“New York”ta, ben diyeyim üç, siz deyin beş minare!

“Twitter” hesabım yok. Ali Atıf Bir’in yazılarının sıkı takipçisi de sayılmam. Ancak “sivri” çıkışlarıyla bir miktar zihin açıcı olduğu söylenebilir. A. A. Bir, “Mahsun’un filmi biraz komedi filmi olmuş galiba. Yalan marketing iş başında.” yazmış bir “twit”inde. Reklamın kötüsü olmaz! “Mahsun Amerikan film klişelerini arka arkaya koyup kurgulamayı film sanıyor.” derken haksız olduğunu söylemek de zor.

Türkücü Mahsun Kırmızıgül ne anlar filmden milmden kibri, çok bilmişliği değil bu. Popüler kültürün önemli bir figürünün yüksek bütçeli “gişe” filmleri çekip dünyalığına dünyalık kattığı bir yerde, sinema sanatının bol aksiyon, bol ünlü/popüler oyuncu, bol “action”, bol “meşaz”la anılan bir sanat dalına indirgenmesine itiraz etme hakkımı kullanıyorum o kadar. “Elitist” bir burun kıvırmadan ziyade, ucuz popülist yemleri kullanarak, sinema sanatının has ürünlerinden haberdar edilememiş seyirci kitlesine, “orta yol”dan “meşaz” verip caka satmaya karşı ters bir sestir buradaki cılız ses, hepsi bu.

Hürriyet Heykeli’nden sızan gözyaşı damlasından tutun Mustafa Sandal’ın ağzından dökülen lafı gediğe oturtan “meşaz”a, “Niyork” sokaklarında ters dönüp patlayan araçlardan Haluk Bilginer’in dualarına, zikir sahnelerine… Tam da burada “Takva”yı anmak gerek, farkı görebilmek açısından… Kör kör parmağım gözüne “meşaz”ın tıkış tıkış doldurulduğu ve ha babam “konuşan” bir filme tahammül edememe hakkım yok mu? Videoklip denen, hayal gücünü sıfırlayan saçmalığa da tahammül edemediğimi not edeyim. Bırakın müzik “konuşsun”, ben yazarım sözlerini… Bırakın “sinema dili” anlatsın, ben dinlerim onun sesini…

M. Kırmızıgül belli ki sinemayı seviyor. Buna eyvallah. Ancak cilalı sahnelerle, Hollywood tadında bir film çekmekle Yavuz Seçkin’e malzeme olmaya devam edecek anlaşılan. Hele hele âdet olduğu üzere, sinema eleştirmenlerine “ön gösterim” yapmak yerine, “önyargı”lı bir pas geçme de âkil yönetmen ruhuna aykırı gibi geldi bendenize. “Meşaz” kumkuması Kurtlar Vadisi benzeri bir senaryonun yardımıyla; Amerika’da hortlayan “İslami terör”e dokundurmalar, “demokrasi havarisi” Amerika’ya Türk polisleri marifetiyle tokat atmalar gırla… Tabii “Hollwood tarzı” bir filmin “action” sahneleriyle… Kurtlar Vadisi’ni seyrederek, ülke gerçekleri hakkında bilgilenenlerin, bu filmden memnun ayrılmaması düşünülemez. Bir filmin, “aynı amarikan filmleri gibi kanka” olarak beğeni cümlesinde yer alması, yayında ve yapımda emeği geçenleri memnun ediyorsa, bize ne düşeceği belli!

Bu filmi de, Güneşi Gördüm gibi “gişe yapacaktır”, seyredenler seyretmeyenlere kuşbakışı çekimlerden, Ali Sürmeli’nin yer aldığı zikir sahnelerinden bahsedecektir. Ters dönen minibüslerden, havada uçuşan roketlerden dem vurulacaktır. Sürprizli finaline şaşkınlıkla sarmalanmış beğeni cümleleri eşlik edecektir. M. Kırmızıgül yine filmi hakkında konuşmamayı tercih edecektir. Beyaz, programına Gina Gershon’u veya Dany Glover’ı çıkartabilmenin hesaplarını yapacaktır.

Rahmetli Ünsal Oskay’ın bu filmi seyredip o tatlı ve çetrefil üslubuyla biz fanilere bu filmin lezzetli bir analizini yapmasını isterdim. Shining’in aslında bir “korku filmi” olmadığını değerli Ünsal Oskay’dan öğrenmiştim de… “Niyork’ta Beş Minare” ise bu denli derin alt metin okumalarına gerek bırakmayacak ölçüde “kaba” iletilerle tıka basa doldurulumuş olsa da… Ridley Scott’ın “orta karar” işlerinden “Body of Lies”ın “Hollwood tarzı” Türk işi versiyonu olarak alın tepe tepe kullanın. Hatta elinize patlamış mısırınızı, meşrubatınızı da alıp M. Kırmızıgül’ün bu pahalı oyuncağına siz de bakın!

Rahmetli Onat Kutlar, “Sinema Bir Şenliktir” demişti. “Şenlik” başka, “curcuna” başka!


Yorum bırakın