MediaCat Yayınları tarafından reklam sektörüne armağan edilen (bu terkibi üstüne basa basa kullanıyorum: “armağan edilen”) “Sözcüklerle Dansedenler”de şair ve reklamcı Erol Çankaya, “Şairler ve Silahşörler” yazısında şöyle diyor: “Sonradan ‘Marmaris badanacısı’ olarak ünlenecek olan Kenan Evren’in resimlerinde sadece işkence moru/cinayet kırmızısı renkler kullanıp ‘mavi’yi yasakladığı, tablo astarı olarak Türkiye’yi kullandığı zamanlar…”
Haluk Mert’in “Kız Kulesi” adlı çalışmasında, sanki inadına kullandığı “mavi”yi görünce, bu satırları hatırladım. Şair ve reklamcı Erol Çankaya’nın büyük reklamcı Eli Acıman’la olan anılarını okumak ise tam bir ders niteliğinde. Reklam sektörünün “yaratıcı”ları keşke “Sözcüklerle Dansedenler”den haberdar olsalardı…
Kırkın üzerinde şair reklamcının/reklamcı şairin şiir-reklam üzerine ufuk açıcı, zihin cimnastiği yaptıran, rengârenk denemelerinin yanı sıra, reklam sektörünün çileli yıllarında kısa pantolonlarıyla şiiri, öyküyü ve dahi resmi nasıl kucakladıklarını kendi ağızlarından okumak apayrı bir zevk doğrusu.
Özellikle belirtmek gerek: Şiire alerjisi olmayanlar için tam bir şölen “Sözcüklerle Dansedenler”… Şiir sevmeyenler, şiiri sevemeyenler de bu kitapta aradıklarını bulabildikleri gibi; reklamın mantığını, felsefesini, püf noktalarını birbirinden lezzetli yazılarla keşfe çıkabilirler. Kimler yok ki bu vefa dolu güldestede! Oğuzhan Akay, Süreyya Berfe, Haydar Ergülen, Ege Ernart, Onat Kutlar, Haluk Mesci, Güven Turan, İsmail Uyaroğlu, İzzet Yasar… Ve tabii bu kitabının fikir babası, dünya iyisi, Prag’ın semâlarından bize gülümseyen gözlerle baktığına inandığım Gürkal Aylan!
Gizli şairlerin, gizli ressamların, gizli romancıların reklam sektörünün temeline attıkları çimentonun kokusunu duymamak olanaksız. Hele hele reklam sektörünün efsane isimlerinin çok özel anlarını, anılarına okumak, dersler çıkarmak çok büyük bir fırsat, hatta nimet, reklamcılığı kafasına koyan gençler için…
Pablo Picasso’nun “La Lecture” tablosunun Sotheby’s’de 40.2 milyon dolara satıldığını öğrenen Haluk Mert’in, “Ne var ki, bunu ben de yaparım.” demesini dokuz yaşında olması itibariyle tebessümle karşılayabilirsiniz ama Erol Çankaya’nın deyişiyle “Marmaris badanacı”sının, yıllar önce Picasso’nun tablolarına bakıp da “Bunu ben de yaparım” demesini aynı tebessümle karşılamanız için kendinizi epey zorlamanız gerekebilir.
“Mavi”yi alabildiğine, özgürce kullananlara selam olsun!
Yorum bırakın