Siz hiç “şafak defteri”ne, “sivil”e dönünce neler yiyeceğinizi not aldınız mı? Hemcinslerimin bazılarının aldığına eminim. Hamburger, baklava, döner kebap, piliç çevirme… Devamında da, anneme yaptırtacaklarım: kıymalı börek, yayla çorbası, kakaolu kek, zeytinyağlı dolma ve… Cam kâsede limonlu, zeytinyağlı tepeleme zeytinle dolu zengin bir kahvaltı…
“Aile Kantini”ndeki birkaç aylık görevimde sabah saatlerinde askerî lojmana gazete ve ekmek servisi yaptığım günlerde, kapı tokmağına asılı duran naylon torbalara ekmek, gazete bırakıyordum. Koluma taktığım sepetteki son gazete ve ekmeği de kapı tokmağına asılmış torbaya koyarken, kapıyı delip geçen bir “çın”lamanın kulağımdan kalbime doğru süzülüşüyle donakaldım. Aslında, bir süngü misaliydi kalbime dokunan, kalbime saplanan o tını… Metal bir çatalın cam kâseye çarptığı andaki sesti bu! Yudumlamaya çalıştığım ama yumruk gibi boğazıma oturan ılık bir hasret duygusuydu, kulağımı delip geçerek kalbime olanca ağırlığıyla, şiddetiyle çöken…
Annenle, babanla yaptığın şen şakrak bir kahvaltı… Ve o kahvaltıda, limonu, zeytinyağı gani cam kâsedeki zeytinlere daldırdığın çatalın cama çarptığı anda çıkardığı inanılmaz tını… Bu tınının burun direğimi çatır çutur kırabileceğini, kalbimi bir çiğköftecinin avcunda tek “sıkımlık” köfte misali büzebileceğini yaşamam için askere gitmem gerekiyormuş demek ki… Ufacık, önemsiz zannedilen bir “tını” insanı epey mahzunlaştırabiliyormuş demek ki…
FAX, TAXI & SEX Espassız Sayıklamalar
Yorum bırakın