Oldum olası bu “en çok” kategorilerine mesafeli durmuşumdur. “En”lerin sübjektifliği kadar, yönlendiriciliği de aşikârdır. Popüler olanın pompalandığı günümüzün kültürel ikliminde çoğu zaman iliğim kemiğim buz kesiyor. Hiçbir vakit İhsan Oktay Anar veya Murat Menteş veya Orhan Pamuk veya Hakan Günday kitaplarını çıkar çıkmaz almadım. Elif Şafak’ı bir kalem geçelim. Orhan Bey ile Elif Hanım ayrı bir “ürün”dür. Kategori dışındadır. Neyse, konumuza dönelim. Tozun dumanın yatışmasını bekledim. Satışa çıkar çıkmaz “en çok satanlar” listesine giren kitaplara şüpheyle baktım. Her neyse, lafı sündürmeyeyim.
Ahmet Hakan da “en çok okunan köşe yazarı” sıfatıyla gününü gün edip bunun ekmeğini yiyen bir kalem erbabı. Bu erbabımız çoğu zaman kelimeleri Adana kebabı gibi şişe geçiriyor ama ne gam! Nasılsa “en çok okunan köşe yazarı” o! Hem onu okuyanlar, kelime nüanslarına mı takılacaklar işleri güçleri yok da! Hatta sağda solda gördüğünüz “komik” tişörtlerdeki gibi: Çokta tın!
Hürriyet’in Ahmet Hakan’ından bir restoran tanıtım cümlesi: “Özenli ama şaşalı değil…” Ahmet Bey, Arapçayı benden daha iyi bilir, buna şüphe yok. Ancak Ahmet Bey, çok okunmanın rehavetine kendini fazlasıyla kaptırdığından mıdır nedir, hem özensiz hem de “şâşaa”dan uzak çalakalem cümleleriyle bulunduğu yeri inkâr edercesine klavye paralıyor. Hazin bir vaziyet.
Mekanist’in sıkı bir takipçisi olmalı. Yorumlarından bu kokuyu aldım. Biraz araştırın, aynı kokuyu siz de alacaksınız. Osmanlı hanedanının yurtdışında yaşayan hanım üyeleriyle ilgili yazısı “sosyal medya”da paylaşılınca bakıverdim son yazısına. Baktım ve “en”ler hakkında -maalesef- yanılmadığımı gördüm. Yeri geldi. “En çok satan”lardan biri de Canan Tan’dır. Onda da aynı hazin vaziyet en şâşaalı haliyle devleşir ne yazık ki. Ayrı bir yazı mevzuudur. Yazacağım. Ahmet Hakan’ın çalakalem klavye uçuşlarını takip edebilecek zamanım yok. Olsa, başım gözüm üstüne. Şu La Mancha tavsiyesindeki büyük mantık, büyük Türkçe hatası ise evlere şenlik!
Evlere şenlik cümleye bakalım. “Ortam: Kasmıyor ama rahat…” Of Ahmet’im, of Hakan’ım! Şu bağlaçlar mevzuunu mekân keşiflerinden arta kalan zamanında bir incelesen diyorum. Bir mekânın ortamı kasmıyor ise zaten rahattır be üstadım! Bu durumda o “ama”nın ne işi var? Olmadı ama! Bağlaçlara bu kadar bigâne kalma ama! Bu kadar kasma kendini üslup oyunları uğruna. Haydi, var git yoluna ama bağlaç kullanımına dikkat kesil milyonlarca okurlarının hatırına! Bu yazıyı okumayacak olsan da…
Yorum bırakın