Monthly Archives: Nisan 2013

Türkçeye Qüfür: “Şimdiye Kadar Komedi Film İzlediğinizimi Sanıyorsunuz ?”

“Kısa bir süre önce adı Rafet El Roman’la aşk dedikodularına karışan Cansu Taşkın’nın başrolünde yer aldığı film izleyiciden büyük ilgi gördü.” 

Qüfür_KPBöyle yazıyor, Beyoğlu Majestik Sinemaları’nda galası yapılan Qüfür adlı filme dair haberin metninde. Filmin genel yönetmenliğini Gani Rüzgâr Şavata yapmış. 28 Şubat sürecini mizahî bir dille anlattığı ileri sürülen filmin afişine göz gezdirdiğinizde okkalı bir “kara mizah” şaheseriyle karşılaşacaksınız. Okuyun da görün!

Onca iddialı laf edeceksin, büyük reklamlarla filmini duyuracaksın ama iş hazırlattığın afişe Türkçe üç beş kelime yazmaya gelince çuvallayacaksın!

Soru eklerini ayrı yazmayı bilen biri yok, -de/-da eklerini adam gibi yazmayı bilen de… Bu temel hususlardan bîhaber olanın soru işaretindeki espası fark etmesini beklemiyorum elbette.

Gişesi de, imlâsı da Gani olsun!


Reklam meklam: Pınar Gurme Sucuk

Pınar Gurme Sucuk

İletişim fakültelerinde, reklam metninde bulunması zorunlu unsurlar öğretilirken, noksansız bir ilanın gerekleri anlatılırken “Ürünün ön plana çıkartılan özelliği, ana vaadi anlaşılır ve ikna edici bir şekilde metinde yer almalıdır. İletmek istediğiniz mesaj anlaşılır, açık ve net olmalıdır.” mealinde cümleler kuruluyordur zannederim.

Söz konusu sucuk reklamına dair üç sorum var: “Etin en özel yeri” neresidir? “Etin en özel yeri” büyükbaş hayvanın tam olarak neresine tekabül eder? Tüketicilerin “etin en özel yeri”ni nokta atışıyla bileceklerine dair nasıl bu kadar emin olunabiliyor?

W. Bernbach o kadar da uzak değil!

Gurme_Detay


Reklam meklam: “İddaa”, bu rezalet neyin nesi?

KP_Nessi

Ertem Şener, Lionel Messi’nin akla ziyan çalımlarından birini anlatırken “Messi, bu adam neyin nesi” diyerek kafiyeli maç anlatımına renk getirdiğini zannediyordu birkaç yıl evvel. Ne var ki koskoca “iddaa”nın “NESİ” yerine, “NESSİ” yazması iyice kabak tadı veren bir hadise. Bu beyefendiler, “iddia”yı da “iddaa” yazarak bir “orijinallik” yaptıkları zannıyla yaşıyorlar zaten yıllardır.

Reklamcılık harala gürele Türkçenin ebesini bellemek midir Allah aşkına? İcra ettiğiniz mesleğin biricik unsuru Türkçeyi, bu kadar şirazesinden çıkmış bir halde sağa sola sümkürürcesine daha ne kadar sömüreceksiniz? “NESİ” yerine “NESSİ” yazınca yaratıcılığınızın damarları genişleyip beyinsel orgazmınız doruk noktasına mı ulaşıyor? Reklamcı adam Türkçenin namusunu ne zaman koruyacak? Ha sevgilini ona buna peşkeş çekmişsin ha “NESSİ” gibi ipe sapa gelmez, ucuz işlerle vahşice Türkçenin ırzına geçmişsin… Zerre farkı yok!


Ses: Hamide Uysal

 

 


Bestesi Yannis Karalis’te Saklı


Ve çocuklar…

ÇocuklarYer: Yeldeğirmeni, Kadıköy. Tarih: 30 Mart 2013. Fotoğrafta gördüğünüz çocuklar (11-12 yaşlarında ya var ya yoklar), Anadolu liselerine hazırlanıyorlar. Aralarına aldıkları “akıllı telefon”u merkez alan bir sohbeti koyultuyorlar. Sadece konuştuklarını nakledeceğim.

Yeleğinde “Nike” logosu bulunan çocuk, sırt çantalı çocuğu kurs kapısından çıkarken görünce, yaslandığı duvardan bağırdı: Lan şerefsiz, bana da alsaydın ya! (“Buzlu” bir yiyeceği yalayarak çıkmıştı dışarı sırt çantalı çocuk.) Soldaki siyah kapüşonlu çocuğun “sosyal ağ”lardan Facebook ile bir derdi varmış.

– Oolum, benim hesabı patlatan şerefsizi bir yakalıiim var ya…

– N’apıcan lan?

– Onu ormana götürücem… Anlarsın!

– Hadi lan, sen de onun Facebook’unu patlatsana!

– Onu da patlatıcam, onu da patlatıcam!

– Ver lan, bana ver!

– Sik kafa, ne anlarsın lan sen, bırak telefonu!

– Ver lan, versene lan bana! Versene oolum!

– Bana da alsana lan dondurma!

– Siktir git lan!

Sırt çantalı çocuk onlara baktığımı görünce, diğerlerinin yanına sokulup “küfretmeyin lan” dedi. Patlayan Facebook hesabı üzerine hesaplar yapa yapa gözden kayboldular.

Facebook


Geçmiş zaman yaprakları: Ehven ve rahat fiatlar

zeki müren


Reklam meklam: Devir Vernel devir, devir çam devirme devri!

Vernel_KPÇok mu “orijinal” oldu yani? Çok mu alengirli? Woody Allen siz misiniz sahi? Hani reklamcı adam lafı eğip bükmezdi? Hani reklam yazarı basit yazardı? Hani bir satırlık işte devrik cümle züppeliğine gerek yoktu? Fasarya!

“Sevdikleriniz için Vernel’in en iyisi.” yazmak çok mu zor? Bu düz cümle çok mu sıradan? Bu cümle çok mu avam? Hem o “Sevdikleriniz”in “s”si niçin büyük? Geçelim bir kalem. Hepsi hikâye!

Haydi, matah bir şey bulmuş gibi gereksiz mi gereksiz devrik cümle aşkına tutuldunuz diyelim. Ancak o bile becerilememiş. Şöyle olmalıydı: “Vernel’in, sevdikleriniz için, en iyisi.”

Yazık.