Monthly Archives: Ağustos 2013

Reklam meklam: De baaa!

Hani, nasıl deniyor İngilizcede? Aaaam… Oh, shit! Sosyal medya adı verilen kanallarda “banner” mennır ayağıyla yırtık dondan fırlar gibi çıkıyor ya bu tip reklamlar… Siz bakmayın, anlı şanlı pek çok firma da -de/-da eklerini kullanmaktan âcizdir. Türkçe Bilgisi ile Kırık Potkal burada! Halep nerede? Efenim? Yahu, Aytunç Altındal’a n’oldu sahi? Pelin Çift’in cebi de yok ki, bi’ arayıp halini sorabilsek! Öteki Gündem pek yavan Aytunç Altındal ve onun sempatik “efenim”leri olmayınca.

Safran da_KP

Derrida’yı, Lacan’ı ve Merleau-Ponty’yi Cin Ali serisini okurmuş gibi hatmetmek nasıl olurdu, bi’ düşünsenize! Göbek atar adam yahu! Hah işte, bu fakir onca mürekkep yalamış “iletişim” mezununa bir amme hizmeti yapıp hayır dualarının yanı sıra beddualarını da… Göze aldık bir kere, başkasını sevemem, deli diyorlar bana, desinler değişemem! Özdemir Erdoğan’ın “müzikal stand-up” yapmasını çok isterdim. Her neyse.

Artık -de/-da eki başınızın belası olmayacak! Sevabına, parasız pulsuz (araya virgül mirgül koymayacaksınız, ikilemelerde virgül kullanılmaz da) şıp diye öğreneceksiniz. Başlıyoruz! Ekrana yaklaşın iyice… Tamamdır. Efenim, “dahi” (“dâhi” ise Einstein’dır) anlamındaki “de” ile “bulunma durumu” anlamındaki “de” ekini ayırmak, saçımızı ortadan ikiye ayırmak kadar basit değil elbette. Ancak biraz sonra vereceğim tüyo işinizi epey kolaylaştıracak. Şöyle: Bir cümleden “de”yi ve tabii “da”yı çıkarıp bir kenara koyun. O cümlenin anlamı bozuldu mu? Efenim? Hadise tamamdır. O vakit BİTİŞİK yazıyorsunuz. Anlamda bir bozulma olmuyorsa (anlam bir parça değişebilir) o vakit de AYRI yazıyorsunuz.

Örnek her zaman iyidir. Başlıyoruz: Yerçekimli Karanfil bende kalmış. Çıkaralım “de”yi ve bakalım: Yerçekimli Karanfil ben kalmış. Salvador Dali yazsa ancak böyle yazardı! Devam: Romantik Muamma da sende kalmış. Anlaşılmayan bir şey kalmadığını ümit ediyorum.

Memnuniyetiniz içinizde kalsın; şikâyetlerinizi, eleştirilerinizi, küfürlerinizi Kırık Potkal’dan esirgemeyiniz.


Reklam meklam: He-Man “döküman”a karşı!

Anafen_döküman_KPBir vakitler He-Man adlı sarışın, irikıyım bir çizgi kahraman vardı. Conan’ın kas arkadaşı. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır. Günümüzün gençliğine, gölgelerin gücü adına hesap açtırılarak ve gölgelerin gücüne gider diyerek servis edilmiştir.

Builandakarşımıza çıkan “döküman” ise Fransızcası “document” olan sözcüğün Türkçe söylenişindeki “şarz” sakilliğine benzer bir halde karşımıza dikiliyor. Bizim dev cüsseli He-Man’le aşık atacak hali yok. Süklüm püklüm durmuş işte “özgün”ün yamacında: özgün döküman. Handiyse bir erkek çocuğu… Adım Özgün, soyadım Döküman. Boş vakitlerimde kitap okur…Doküman_sözlük

TDK bile “merkezî” yazmışken nispet i’sini yazmaktaki bu çekingenlik ve fakat (“kafa dengi” biraderler hey!) “döküman”daki aşırı özzz güven… Oysa “askerî” başka, “askeri” bambaşka!

Üstelik bu bir dershane reklamı… “Kol tu ekşın” falan ihtiva ediyor. Ancak adamlar dökümhane çalışanına “döküman” dendiğini falan mı zannediyorlar nedir! Bu da “galat” olursa yandı gülüm keten helva!

Not: Diğer detay fotoğraflar, Zafer Bey’in 29 Ağustos 2013 tarihindeki “yorum”una istinaden eklenmiştir.

Döküman 1

Döküman 3


Ve Meryem ve Can ve “coitus interruptus”!

Memleketin konjonktürel vaziyeti yengen, fahri yengemiz Meryem (Uzerli) ise pek yengen haldeyken insanın boğazından lokma geçmiyor neredeyse. Muhsin Paşa’nın oğlu ise “handiyse”yi tercih eder antrparantez “neredeyse” yerine.

Magazin gündemine göz ucuyla bile bakmaz oldum. Ne de olsa dizi gülleri, şarkıcı ve türkücü taifesi Bodrum’u, Çeşme’yi mesken tutmuşken sidik zoruyla imal edilen gündem de suyunun suyunun suyu kıvamındadır. Ne ki işler böylesine kesat iken ünlü ve de artistik pozlarıyla röportaj yaptığı konuğundan rol çalan Ayşe’nımın şuh pozlarıyla, epilasyonlu ve bronz bacaklarıyla desteklenen “millî yenge” Meryem Uzerli röportajından bîhaber oluşum KKTC’de ve ülke genelinde pek ayıplanır olunca, dümeni Nişantaşı semalarında bomba gibi patlayan röportaja kırmak farz oldu.

CM

Bu arada bir “borsacı Can Ateş”tir gidiyor! “Borsacı” tesmiye edilen meslek (!) “turşucu” gibi bir meslek mi, bilemedim ne yalan söyleyeyim. Ne bileyim, “broker” de yahut “dealer”… Elinde yüklü parası olan kuyumcunun, peynir tüccarının, galericinin aracı kurumun müşteri temsilcisine telefon açıp da bunu al, bunu sat, açığa satışa en uygun kaat hangisi diye sorup günde %3-5 kılçıksız kârı cebine indirmesi “borsacı” olmak için yetmez. CNBC-e’den Burçak Önder’e sorun bakalım, “borsacı” ne demekmiş, size bir güzel anlatsın da hizaya gelin. Her neyse, benim de çevremde pek çok “borsacı” arkadaşım var ayıptır söylemesi. Hatta bu fakir de “borsacı”dır kâğıt üzerinde. Can Bey’in portföy hacmini bilemiyorum; fakat emin olduğum şey şu ki hem Ebru Akel’in hem Meryem Uzerli’nin “sevgilisi” olabilmek için portföy hacmi epey bol sıfırlı olmalı. Bizim arkadaşlar daha Papermoon’un giriş kapısını görmediler! Git Doğuş Power Center’a, gel Komşu Burger’e!

Mâlum röportajı okudum. Can Bey’in erkekleri temsil kabiliyetinin olmadığını hemen belirtmem gerekiyor. Rengârenk pantolonlar giyip bunu tişört ve ceketle kombinlemek kadın ruhunu anlamaya yetmiyor tabii. “Seni cinsel yönden çekici bulmuyorum.” diyen erkeğin cinsel aura’sına dair söz söylemek istemiyorum. Seyrek kaşlarını sakalla örtmeye çalışan bir erkeğin cinsel çekiciliğine kadınlarımız karar versinler. Bir erkeğin cinsel çekiciliğinden ziyade ruhî açıdan kemâle ermiş olması en büyük çekicilik unsurudur zannımca. Lafı uzatıp vaktimizi ziyan etmeyelim.

Cebinde hatırı sayılır dünyalığı olan her Türk erkeği, kendini dayanılmaz cazibeli bir “sex machine” olarak gördüğü içindir ki boyuna bosuna, kılına tüyüne bakmadan üçüncü sınıf magazin âlemimize “sosyetik playboy” etiketiyle düşer vakit kaybetmeksizin.

Hiç unutmam, bir vakitler bir yerlerde “dans”ın tanımına dair bir cümle okumuştum: Dans, yatay arzuların dikey gerçekleşmesidir. Hoş, yeni nesil ne tango ne rumbadan anlar, o da ayrı mevzu ya! Cebi (ve de ara sıra bacak aralarındaki uzuvları) şişkin bu “sosyetik playboy” türevlerinin tek gayesi hormonal gevşemenin vereceği hazzı yaşamaktır. Gerisi magazinel teferruattır.

“Saf ve bâkir Anadolu çocuğu” Güngör Uras, saf ve anne adayı Meryem yengemize, benim verebileceğimden daha oturaklı nasihatler verebilir. Meryem o kadar saf ki! Her 100 erkekten 95’inin bilemeyeceği (evet, çok iddialıyım) “coitus interruptus”u bile telaffuz etmiş röportajında. Sekssiz aşk olmuyor işte ne çare ki! Röportajın “duhûl”u anlatan kısmı, TRT GAP’ın (böyle bir kanal vardı ve kırsal kesime yayın yapardı) eğitim imkânı bulamamış çiftçi kadınlarımıza yönelik yayınlarına benziyordu fena halde; hamilelik ve hamile kalmayı engelleyen yöntemlere işaret etmesi bakımından. Onca aşk meşk halleri arasında biraz tuhaf kaçmış Latince “coitus interruptus”un parantez içi tarifi falan. “Nezih” sadece kitabevi adı değil ki! “işe yaramama olasılığı çok yüksektir, çünkü boşalmadan önce de penis bir miktar meniyi dışarı bırakır, daha güvenli yöntemler tercih edilmelidir” diye yazmış “ultraviolent” rumuzlu “ekşi sözlük” üyesi. Ancak o da hatalı: “dışarı” değil, “içeri” olacak. “Borsacı”mız klasik Türk erkeğiymiş anlaşılan: Kaderci ve kendinden çok emin.

“Tükenmişlik sendromu”yla başlayan hikâye, bir bebekle devam edecek muhtemelen. Aşkım Kapışmak, Mehmet Coşkundeniz ve Haydar Dümen’in yanına Ali Rıza Demircan ile Zekeriya Beyaz yakışmaz mı Allah aşkına?


Örümcek ve adam

“Söylentiye göre; ağ, büyüklüğüne, genişliğine, biçimine, sağlamlığına, tuzaklara göre kendisi için gerekli örümceği örermiş.”

Villa Amalia, Pascal Quignard


Şu kadroya bakın!

Kadro

Soldan sağa: Halid Ziya Uşaklıgil, Hasan Âli Yücel, Mehmet Emin Yurdakul, İbnülemin Mahmud Kemal İnal

 


Türkçede sıkıntı yok!

“Yaşayan Türkçe”yi duymak istiyorsanız “Ben Bilmem Eşim Bilir”, “Kapanmadan Kazan” vb. talan etme kültürü (!) aşılayan yarışma programlarına göz atmanızı tavsiye ederim. Bu programlarda rahat rahat, sanki sözlüklerde, yazım kılavuzlarında yer alıyormuş gibi “OLABİLİTE” kelimesi (!) kullanılıyor. Sunucuların tiyatro kökenli olmalarını düşünüp bu garabeti düzelteceklerini sanıyorsunuz ama onlar da şen şakrak! Cümle içinde kullanımı şöyle: Bunu yapmanın olabilitesi yok.

Türkçe_un chienSıklıkla duyduğum bir başka “yaşayan Türkçe” örnek: “SIKINTI YOK”. Yarışmacılar kazanamadıkları etaptan sonra “aşkım, bebeğim” diye birbirine hitap edip teselli sözü olarak şu kalıbı kullanıyorlar: Sıkıntı yok.

Sıkıntı yok çok sevgili Kırık Potkal okurları, sıkıntı yok. Türkçemiz evelallah bozulmaz; çünkü bunun olabilitesi yok!


Reklam meklam: Tavuk Dünyası ile Hıncal Uluç

“Tüm şehir” iki noktanızı da (..) konuşurlar inşallah. Türkçede değil ama Hıncal Uluç’ta gani gani vardır bu iki adet noktadan! Hemen hemen her başlığının dibine konduruverir bu “..”yı. Can çıkmayınca huy çıkmaz derler. O kadar da ikaz ettim oysa. Nafile!

TavukDünyası_KP


Nâhoş geldiniz!

Apostrofun yok, “hoş geldiniz” yazamıyorsun. Hay senin caffe latte’ne!

Starbucks_KP


Reklam meklam: “7900’LİK”

7900’lik mi, 7900’lük mü? Yeni TL simgesini sola yazın ve bu garabeti o şekilde okumaya, yazmaya devam edin.

Yepyeni TL


“Hoşgeldin” yazanların memleketine “hoş geldin” bebek!

Unibaby_KP