Öyle amatör “gourmet”lerden değilim. O lokanta senin bu lokanta benim gezip duracak ne vaktim var ne de param. Ticket Restaurant kartımın günlük limiti dahilinde açlığımı giderip az buçuk sağlıklı beslenmeye çalışıyorum, hemen hemen her “beyaz yakalı” gibi. Olabildiğince temiz, lezzeti ortanın üstünde yerleri keşfetmeye çalışıyorum Levent-Maslak hattında. İşimiz zor! Vedat Milor’u Malabadi Restaurant’a da beklerim!

Maslak’taki çalışan yoğunluğunu gören irili ufaklı pek çok restoran hizmet verme telaşında alengirli isimlerle yerlerini aldı. Kebapçı erkeklerin önünden bile geçmediği, ismi alengirli bir “restaurant”ın mönüsüne göz gezdirdim geçenlerde. Aman Allah! Müşteri profiline bakınca bu rekor yemek ismini yadırgadığımı söyleyemem. Her masada bir adet akıllı olduğu belirtilen devâsâ cep telefonu, irice ve “marka” güneş gözlüğü olmazsa olmaz. Hanımların önünde kallavî bir kâse… Yeşil tonlarının ağırlıkta olduğu bu kapta, üç dört parça kırmızı veya beyaz et dilimleri (“Jülyen” deniyormuş) bulunuyor. Bu yemeğin yanında da “ev yapımı limonata” mutlaka! Ağır ağır, gözlerini devire devire yedikleri bu şey düpedüz salata!
Salatanın diyet yapan kadınlar tarafından baş tacı edildiği herkesin bildiği bir hadise. Alt tarafı salata diye burun kıvrılan bu eşlikçiye hangi restoran allayıp pullayıp “elit” bir hava verebiliyorsa müşteriyi de o kapıyor. Bu tip gözbağcı salatalar beni epey güldürür, kesmez de üstelik. Salatanın muhtevasını şişir babam şişir zihniyetiyle dönüp duran restoran sahibinin imdadına yetişen malzemelerin ağır topları şöyle: Balzamik sos, defne yaprağı (“taze” ibâresi muhakkak eklenmeli), vinegret sos, soya filizi, köz biber, lollo rosso, karamelize edilmiş soğan, kapari… Hepsi bir yana da şu “balzamik sos” ne menem bir şeydir öyle! Zihnime “zamk” ve “balgam” hücum edince midem o restoranın önünden topukluyor! Doğru, “bal” melûl melûl bakıyor ama o ikisi daha baskın ne hikmetse. Freud ile Jung tutuşsunlar o halde el ele! Ezcümle, bu tip oltalara gelmiyorum. Yiyenlere afiyet şeker olsun.
Bu vesileyle “yemek yazıları”nın pirî Tuğrul Şavkay’ı rahmetle anıyorum.
Yorum bırakın