Monthly Archives: Aralık 2013
İçimiz buruk buruk, Michael Brook!
Albümün adı Black Rock. 1998 tarihli. Kanadalı bestekâr Michael Brook, kanamalı ruhlara şifa vermeye niyetli değil. “Gitar, tuşlular, bas, mix” hepsi onda… “Take My Heart” adlı beste yürek tellerine fiske üstüne fiske atıyor. Kayısı ağacından mamul ve iki oktava kadar çıkan bıcırık “duduk” ise o fiskeleri okkalı şamarlara dönüştürme hususunda pek maharetli. Yandık ki ne yandık! Yanacaksak da böyle yanalım zaten hanımlar, beyler! Djivan Gasparyan (Gaspar Noe’ya hürmetler) dokuz delikli bu minik enstrümanı öyle üflüyor ki, ruhumuzdaki delikler on dokuz, yirmi dokuz ve katları şeklinde katlana katlana gidiyor maşallah…
Doğan Kuban’ın bu çığlığını duyun artık!
“Herkesin şunu anlaması lazım. Burası Roma imparatorluk merkezi… Bu ne demek? Roma demek… Dünyada böyle bir yer yok. Bu şehri koruyamazsak hapı yutarız. Parklar, oteller yapacağımıza onu korusaydık İstanbul dünyanın en şanslı turizm merkezi olabilirdi. Daha yeni, Yenikapı’ya yazık ettik. Roma devri limanı, en büyük Roma limanlarından biri. Dünyada bir Roma limanı buluyorsun, içinde gemilerin kalıntıları var… Ama koruyamıyor elinden göz göre göre kaçırıyorsun. Orası Roma limanı olarak kalsaydı… İstanbul’un turisti bir senede 10 milyon artardı. İşte bunlar hep cahillikten.
Bize özgü olan en büyük iki zenginliğimiz Türkçemiz ve mimarimiz. Osmanlıca değil ama Türkçe. Dilimiz tam bir şaheser. Türkler göçebe bir toplum olmasına rağmen dillerini korumayı başarmışlar. Akıl almaz bir şey. 11. yüzyılda gayet gelişmiş bir Türkçe var. Mimarimiz de öyle; çok sade ama gayet modern. Biraz ilkel ama çok insancıl, büyük bir matematik dehasına dayalı, dahası özgün. İran’da, Mısır’da, Çin’de; başka bir yerde yok. Buraya özgü. Şimdikiler değil tabii. Şimdikiler sadece para kazanmaya çalışıyorlar ne yazık ki!”
Türkçe notları: Ne adına ha, ne adına?
Çaya çorbaya “adına” da adına… Korkmayın; “vesilesiyle”, “dolayısıyla”, “nedeniyle” yazdığınızda kınanmazsınız, ayıplanmazsınız.



