Kim ne derse desin Murat Bardakçı “gazeteci” olmanın ötesinde iyi bir “tarihçi”dir. En azından birçok akademisyenden daha çok eser ortaya koymuş, “tarihin arka odası”na kandil tutmuştur. Çalışkan, sebatkâr bir araştırmacıdır. Zehir gibi bir hafızaya sahiptir, ezberi kuvvetlidir, sıkı bir arşivcidir, sağlam bir müzik bilgisi vardır, Selahattin Tanur’dan el almış ve ortanın üstünde (kimileri bunu tartışabilir, mahzuru yok) tanbur çalmaktadır vs. vs.
Yaşı tutanlar bilir, zât-ı âlileri Hür FM’de bir de radyo programı yapardı. Bülent Aksoy’u, Ersu Pekin’i de konuk ettiği o programlar tadından yenmez cinsindendi. Abdülhalim Hafız’ı ilk kez orada duymuştum. Seur Marie Keyrouz’u da… Kendilerinden “müzikte intihal” konusu üzerine şöyle 4-5 saatlik bir “Tarihin Arka Odası” beklemekteyim.
Murat Bardakçı’nın TV programlarında sıkça dile getirdiği bir husus vardır: Kültürel çürüme ve bunun Türkçeye yansıması. E-posta okumayı ve “algısı kıt” kimi seyircilerin Vikipedi kaynaklı bilgileriyle kendisine saldırılması karşısındaki hali tavrı ise beni pek neşelendirir. Hele hele Şahbaba, Fener Beylerine Türk Şarkıları, Son Osmanlılar, Sultani Besteler, Maragalı Abdülkadir, Neslişah, Refik Bey, Osmanlı’da Seks kitaplarını yazan birini, internetten kopyaladıkları bilgilerle (?) faka bastırmayı düşünenlerle olan didişmesi beni en az Cem Yılmaz’ın gösterisini ön sıralardan seyrediyormuşum gibi eğlendirir.
Türkçenin doğru kullanımına büyük önem atfeder kendileri. Hele bir programında “atama bekleyen tarih öğretmenlerine niçin destek olmuyorsunuz” mealinde gelen e-postadaki -de/-da eklerindeki özensizliği ve Türkçesindeki bozukluğu görünce ağzından köpükler saça saça ve gözlerini belerte belerte bir zıvanadan çıkışı vardı ki… Aman Allah! O anlarda zevkten dört köşe değil, altıgen oluyorum! Kendilerine gençlerin diliyle söylersek, “yüzde bin beş yüz” katılıyorum. Tarih öğretmenleri de, Türkçe öğretmenleri de iş e-posta yazmaya gelince itina ne ki, yoğurt mu, demeye başlıyorlar. Hatta “ihtimam” kelimesini kullanayım. Hayatın her alanında ihtimam göstermeliyiz: Sevgilimize, eşimize, çocuğumuza, sosyal medya arkadaşımıza, işimize, saksıdaki çiçeğimize, kedimize, kendimize…
Dişlerinizin arasına sıkışmış siyah zeytin kabuğuyla geziniyor musunuz ortalıkta? Ağzınız sarımsak koka koka mı öpüyorsunuz sevdiğinizi? Eee? İş yazıya, Türkçeye gelince bu özensizlik bu sallapatilik, bu boşvermişlik niçin? Murat Bardakçı, doğru dürüst Türkçe yazamayan tarih öğretmenlerine verip veriştirirken elâleme talkın verip kendisi bakalım salkım mı yutuyor, biraz da ona bakalım. Hoş, kendileri “çoğul” kipinde yazmayı/konuşmayı sevmez ama bu da bizim kusurumuz olsun.
12 Mart 2014 tarihli ve “Abdülhamid, Naziler, Atatürk ve 2014’e uzanan bir muamma” başlıklı yazısının üç buçuk (3,5) satırlık girişinde tam tamına beş (5) adet Türkçe hatası yaparak rekor kırmış bulunuyor kendileri maalesef. Hem bu kadar Türkçe sevdalısı olacaksın hem de 3,5 satırda 5 tane hata yapacaksın! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, demekten kendimi alamıyorum. Çok şaşırtıcı bir durum bu. Kendi yazdığını kontrol etmiyor mu acaba Murat Bey? Yazdığını bir “musahhih” gözden geçirmiyor mu? Neleroluyororalarda?
Hatalar mı? Şunlar: kasımdan, bu yana, her gün, bir iki, yer aldı. “Nakit para” da affolunmaz cinsinden hani! “Hemen” kullanımı da hatalı ve bu maalesef iyice yerleşti dilimize. “… hemen her gün çıkan bir haber” değil, “… hemen hemen her gün çıkan bir haber” olarak yazılmalıydı. “Hemen” ile “hemen hemen” aynı mânâya gelmez. “Femen” mi, o başka bir yazının konusu. İkilemelere kıymayın efendiler!

Yorum bırakın