https://www.youtube.com/watch?v=XJnhaXwK86M
67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’nin sahibi, “Recep İvedik” serilerine ve “Çalgı Çengi” ekolüne meftun sinema seyircileri için pek tanıdık bir isim değil: Nuri Bilge Ceylan.
Düşmeli kalkmalı, sokmalı çıkarmalı esprileriyle ve bol bol şive taklitleriyle bezeli filmlere ayılıp bayılan sinema seyircileri “sanat filmi” diye burun kıvırıp kıçlarını döndükleri Nuri Bilge Ceylan filmlerine bakalım ne zaman dümen kıracaklar? Belki de hiçbir zaman!
Nuri Bilge Ceylan filmlerinde üst düzeyde seyreden görsellik kalitesi (buna sinematografik yetkinlik de diyebiliriz), muhteşem görüntü silsilesi, plastik sanatlara “günah” penceresinden bakan bir dinsel birikimin izdüşümünde “şifahi kültüre” mağlup oluyor. O yüzden bu ülkede müzeler, resim sergileri bir avuç elit azınlığın caka sattığı maskeli balolar olarak işlev görür yıllardır.
Nuri Bilge Ceylan’ın, ödül konuşmasında Gezi’ye ve Soma’ya atıfta bulunması ise (“Ödülümü son bir yılda hayatını kaybeden Türkiye’nin gençlerine ve Soma’da hayatını kaybeden madencilere adıyorum.”) Recep İvedik”, “Çalgı Çengi” kahramanlarının yanı sıra Cem Yılmaz’ın da kolay kolay kelimelere dökemeyeceği bir sanatçı hassasiyeti olarak belleklere kazındı.
1983 tarihli “The Piano” adlı filmiyle ülkemizde epey ses getirmişti 67. Cannes Film Festivali Jüri Başkanı Jane Campion. “Filmin esas kabiliyeti ne kadar dürüst olduğu. Fazlasıyla merhametsiz. Eğer Nuri Bilge Ceylan kadar dürüst olma cesareti gösterebilseydim kendimle gurur duyardım.” diyen Jane Campion’ın bu sözleri “Kış Uykusu”na yatmış bu ülkenin halkına atılmış bir fiskedir kanaatimce. Budur: Dürüst değiliz.
Büyük şehirlerde yerleşik bulunan entelijansiyanın has sinemacısı Quentin Tarantino’nun candan alkışlarına, 44 yaşın getirdiği bütün zarafetiyle ve olgun güzelliğiyle “Pulp Fiction” siyahına yakın koyu kırmızı ojeli elleriyle aynı candanlıkla katılan Uma Thurman’ın nazik alkışlarının rüzgârında kalbim serinledi. Gurur duydum. Boğazım düğümlendi. Gözlerim karıncalandı.
Helal olsun Nuri Bilge Ceylan!
Ne var yani, alt tarafı bir virgül deyip suratına bakmadığımız o virgülün başımıza ne işler açabileceği üzerine antrenmanlıyız hepimiz ta ilkokul yıllarından: Oku baban gibi, eşek olma.
Bu muzip cümledeki virgülü “Oku”dan sonra koyarsak, hadiseye hakaret boyutu da gireceği için hafiften dayılanmalar da başlardı. Hey gidi günler!
Milliyet gazetesinin web sitesindeki utanılası cümle düşüklüklerine, yerlerde sürünen noktalama yanlışlarına alışkanlık kesbetmiş vaziyetteyiz elhamdülillah! Ancak Maslak İTÜ Arena’yı sallayan Justin Timberlake efendinin konser haberini kaleme alan Mehmet Tez’in (hayır, kelime oyunu yapmayacağım) “Justin Soma için söyledi” başlığından bir virgülü esirgemesi müzik dünyasına “Justin Soma” adlı bir şarkıcıyı armağan etmesiyle neticelenmiş.
Virgül mühimdir efendiler!
Televizyonlardaki yarışma programlarında “heyecan yapanlara”, sokaklarda “bekleme yapan” dolmuşlara, İstanbul’un kuytu köşelerinde “aşk yapanlara” falan çokça şahit oluyorsunuzdur muhtemelen.
Fotoğrafını gördüğünüz “stil” dergisi Pierre Cardin Magazin’in 4. sayısında ise “terleme yapmayan”a şahit oluyoruz millî birlik ve beraberlik ruhu içinde, gözünüz Aydınlı Grup olsun!
“Terletmeyen” yazmak ne banal değil mi? Sizler heyecan yapın, durakta bekleme yapın veya yapmayın, delicesine aşk yapın ve terletme yapmayan çoraplarınızla “tarz” olup Türkçenin canına okumaya devam edin, he mi? Sizlere de bu yakışır!
Yönetmen Yusuf Kurçenli’nin yönettiği ilk film olan 1983 tarihli “Ve Recep Ve Zehra Ve Ayşe” filminin afişini hatırladım ister istemez Maslak-Doyaş’taki bu “and” işareti gani görselle burun buruna gelince.
Bir bilmece sorsam? Lafını sakınmayan, düz ve dümdüz giden eltiye ne denir? Biraz düşünün. Bulabildiniz mi? Cevabı yazdığımda ne kadar “gıcık” & “kıl” olduğumu düşüneceksiniz ama sanal âlemlere akacak elti de yerinde duramaz zaten. Cevap: Düzelti.
Düzelti: Fasulye. “Kuru Fasülye & Pilav & Cacık” yazan müessese her ramazanda “tadilat”a girer antrparantez. Başını sıkı sıkıya kapayıp saç tellerini hapsedenlerin, ayaklarını cümle erkeğe açmasına benzeyen hazin bir tenakuz, değil mi bu kuzum?
Şu “&” imini kullanmayı bi’ halt zannetme illetinden kurtar kullarını ya Rab!
Arama motorlarındaki “tekel”i kırmaya çalışan Rusya merkezli Yandex’in İstanbul’un sokaklarını parselleyen ilanlarında gözüme bir çapak takıldı bu sabah. Yer: Maslak. Saat: 08.14.
Bu çapağa “nüans” adı da verilebilir elbette. Hani hayatımızdan bütün bütün attığımız o hayati (İlgi: Hayati Asılyazıcı) kelime, okuyunuz kelime kelime Kelile ile Dimne! Afro saç stiliyle telefonunu kurcalayan yeniyetmenin ağzından yazılan bu cümlede “bulucam”ı kullanıyorsanız şayet, “nerden”i kullanmanız gerekirdi. Geçmiş olsun.
16 Mayıs’ta, saat 08.55’te işbaşı yapıp da 17 Mayıs’a işyerinde giren, 01.44’te hâlâ müşterinin onayını bekleyen ve sesimi duyan var mı? “Ezber bozan kaza” gibi bir “söylem”i de duydum ya mesaide onay sürecini edâ eylerken, ezber bozan mesailerde… Ölsem gam gam style!
Yazık be sana Türkiye!
Fikir iyi de “briefle” ve “briefe” olmuş mu hiç? Ecnebi kelimelere ek getirdiğinizde apostrof (“kesme imi”) kullanmayı ihmal etmemeniz gerekir. Güzelim “BRIEF SİLAHI”nın birkaç mermisi karavana maalesef. Ha gayret, olacak. Bu arada, 10 maddeyi de çok tuttum. Bilhassa 6. maddeyi…
17 Nisan 2014 tarihli “Akla zarar işler – 1″de Etiler’den Diba’nın akla zarar “billboard”unu masaya yatırmıştım. Şimdi yine Etiler’e, İstanbul’un nezih semtine uzanıyoruz boylu boyunca. Hazırız değil mi? Uzanalım.
Maslak’ın sağını solunu parselleyen “elit kuaför” ilanlarından kaçmanın imkânı olmadığını klavyem büküldüğünce yazmaya çalışıyorum. Bu “kuaför” işlerini hazırlayanlar kimlerse bu dünyada yaşamıyor olmalılar. Yaşamıyorlar; çünkü bu canlılar ne reklamdan ne de Türkçeden anlıyorlar. “Ne ne” kalıbında fiil müspet kullanılır. Aman diyeyim çocuklar, sakın ha!
Kameraya bakan bakana maşallah! Adem Terzi objektife bakıyor, hele o manken kardeşimizin zorakî tebessümü… Ürkütücü. “Olmadı, baştan!” demek kimsenin aklına gelmemiş niyeyse. Besbelli bu “arşivlik” poz çok beğenilmiş. Acemice bile denilemeyecek kadar hazin.
“Dünya’nın yeni trendi”nin Türk tıraşı olduğu özellikle vurgulanmış. Sanal âlemin vazgeçilmezi sihirli “hashtag”le… Farsçadır oysa “teraşe” ve “traş” olarak değil, “tıraş” olarak yazılır. “Tiren, öpsün seni Zeki Müren” değildir. O “train”, olmuştur Türkçede “tren”. Çenenizi okşayarak dinleyiniz, “Take the a Train”.
“Dünya’nın” yazmak da çıldırtıcı bir hadise! Hadise bile (bu “bile”ye takılmasın lütfen) “Dünyanın” yazar, o kadar gurbet ellerde kalmış olmasına rağmen. “Karşın” size kalsın, “rağmen”i kullanmama karışmayın, hatta yaylanın! O yaylanın çimenine hatta, neyse. Sabah sabah şarap içmemem lazımdı, hakkınız var. Eh, üstüne de Nutella-muz-çilek üçlüsünü mideye indirince, haliyle düz duvarda patinaj yapabiliyor insanın erkek tayfası, hürmetler…
Üzülmesin Adem Terzi, mürekkep yalamış reklam ajansı çocukları da “Dünya’nın” yazıyorlar cümle içinde. Astronomiden bahsetmiyorsanız, gezegenlerden söz etmiyorsanız her daim “Dünyanın/dünyanın” yazılır. Dünya kadar işim var, demediniz mi hiç? Seni dünyalar kadar seviyorum, demişsinizdir artık yani! Onu da mı demediniz? E, o zaman siz dünyanın kahrını da çekmemişsiniz, canım efendim, buna hayat mı denir Alla’sen! Yok, soru cümlesi değil de ondan, şey, yani…
Ortadoğu ve Avrupa’da “Türk Traşı” bir virüs gibi hızla yayılıyormuş. Christiane Amanpour devreye gir artık! Röportajlar nerede? Acep etek tıraşı ne âlemde? Askerlik yapan her erkeğin soğuk duşudur “etek tıraşı” teranesi. Unutalım gitsin en iyisi. Ancak “Etilerdeyiz…”i unutmak ne mümkün! Hâlâ apostrof (çok okkalı bir terimdir bu Mösyö Apostrof) nerede ve nasıl kullanılır bilinemiyor, buna aklım bir türlü basmıyor.
Ulan, karıya kıza giderken prezervatifini özene bezene seçiyorsun; yok geciktirici etkili olsun, yok dip kısmı tırtıklı olsun, hatunu azdıracak koku da sıkalım falan diye geberiyorsun ama iş ufacık bir kesme imi koymaya gelince… Tııısss! Ayıptan da öte, sen sus Goethe konuşsun!
Dünyanın yeni trendi bu: Yaptığın işi savsakla, kendini geliştirme ve olduğun yerde say, ne kendine ne de tüketiciye saygı duy ama geberene kadar hava bas! Kesin lan tıraşı!