Star TV’nin ana haber bülteninde “haber” adı altında bir “magazin tanıtımı”nda parasını pulunu, ultra modern banyosunu, araçlarını bütün görgü kurallarını çiğneyerek gösteren bu beyefendinin “faizsiz sevgi” temalı reklamını görünce irkildim. Ucu bucağı olmayan zenginliğinin sembolik göstergesi kol saatini -büyük olasılıkla Franck Muller- itinayla gözümüze doğru sokan bu pozuyla reklamcılık tarihindeki yerini çoktan aldı “yaşam mimarı”mız.
Monthly Archives: Ekim 2014
Bis: Az bile yazmışım!
(…) “Utanması sıkılması olmayan bir güruh ise ‘hoşgeldiniz’ yazsak n’olur yani, demekte beis görmemekteymiş duyduğum kadarıyla. İşini ciddiye almayıp kendi kof imajlarını cilalayanların, aslî işi ‘iletişim’ olup da işine ihanet edenlerin zerre sorumluluk hissi taşımayan bu ürkütücü boş vermişlikleri yüzünden Türkçemiz her geçen gün dibe vuruyor. Müsaadenizle bu skandal için üç harfli tepkimi de kayda geçireyim: YUH!
Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur, diyen ve Sakallı Celâl olarak bilinen Celâl Yalınız’ın ruhu şâd olsun.”
Me-tiiin buraya, gözler Yamalı Poğaça’ya!
Efendim, âdet olduğu üzere yatağıma yatmadan evvel mutad kanepede uyuklama seansım esnasında, Beşiktaş’ın “Sarı Fırtına”sı Metin Tekin ile sağ bileğine geçirdiği bilekliklerle “tarz”ını bilgiç yorumlarıyla kombinleyen Önder Özen’in, bügünkü “dev derbi”ye dair yorumlarına kulak kabarttım. GS Başkanı Ünal Bey, maçın hakemi Cüneyt Bey için “şaibeli” demiş. Metin Bey’deydi söz sırası ve melaen şöyle dedi: İnternette aradım ama bulamadım bu kelimenin anlamını, hoş olmadığı belli, böyle şeyler söylenmemeli… Önder Bey, lafa girdi ve “şaibeli”nin “lekeli” demek olduğunu söyledi. Sunucu Erdoğan Bey de katıldı “şaibeli”nin anlamını çözmeye ve o da “şüpheli” dedi.
Benim ne halde olduğumu yazmama gerek var mı? Kalan üç beş tel saçımı yolarken, bir yandan da sol ayağımın kalınlaşmış toğuna öldürücü, yolucu tırnak darbeleri atıyordum sinirden. “Biz bir şey yaptık ama ne?” Murat Bey (Bardakçı), kendisine gönderilen cahilane e-postalara cevap vermeye çalışırken sık sık kullanır bu cümleyi. Sadece bu anlar için bile Tarihin Arka Odası’nın seyredilmesi gerekir. Yorumcular, spor adamları, eski futbolcular, yöneticiler… nasıl bu kadar cahil kalabiliyorlar?
İşin garibi, bildiğini yazmak ve/veya söylemek “ayıp” addedilir oldu, iyi mi! Kahir ekseriyet cehaletiyle övünür hale geldi! 17 Aralık’ın halının altına süpürülmesi kadar ürkütücü bir hadise bu. Mehmet Pişkin kadar yürekli olabilseydim keşke!
Metin Bey, hangi sitelerde aradı acaba “şaibeli” kelimesini? Dil Derneği’ndeki karşılıklar Ünal Bey’in neyi meram ettiğini izaha kâfi: Eksiği, kusuru, ayıbı olan. TDK de burada: 1. Art düşünce. 2. Hile. 3. Eksiklik, kusur, ayıp. “Sarı Fırtına”, Ankara’da leb-i derya ev arayan reklamdaki o kıza benziyordu bütün masumiyetiyle.
Haa, hayat gibi “derbi”lerin de tadı kalmadı artık. Tahminimi de sanal çöplüğe not düşeyim: İlk yarı X veya MS 1-1. Şaibesiz bir maç olması temennisiyle, sözlüğün gani olsun Türkiye!
Muhabbetle
AŞTIR, MUHABBETLE ÖLDÜRÜR
Aşksın ne de olsa
Soylu bir yanın var
İncelikle davranır öldürürken
Muhabbetle verirsin ağını
Yırtması gibi dikenin severken
Hafifçe gülünün yaprağını
İsmail Uyaroğlu
Aşkın Kanunu’nu bırakın da Türkçenin kanununa bakın!
Yine TRT ve yine hatalı kullanım! Koskoca TRT (Türkçenin koskoca kalesi TRT değil mi, Halit ağabey?) böyle yalapşap işlerini dev gibi billboard’lara taşıyor, bunları görenler de koskoca TRT de yanlış yapacak değil ya diyerek, karşıma geçip ahkâm kesiyorlar. Ancak sadece kestikleri ahkâmla kalıyorlar; çünkü -ınca/-ince anlamıyla zarf fiil niyetine kullanılan mı/mi ekinden sonra virgül kon-maz!
Yamalı Poğaça yakaladı mı yazar!

