Monthly Archives: Ağustos 2015

Ey ölümlü, bu sana kaçıncı uyarım; böyle noktalama olmaz!

Ey ölümlü


Yanlış “Bangır Bangır”!

Pop müzik şarkıcısı Gülşen Hanım’a açık mektuptur!

Öncelikle bir tahmin: “Bangır Bangır” adlı albümünüzle aynı adı taşıyan şarkınıza, Spor Toto Süper Lig Hasan Doğan Sezonu 2015-2016’da, “üç büyük” futbol kulübünün taraftarlarınca yeni sözler yazılacak ve tribünlerde koro halinde söylenecektir. Bu sizi memnun edebilir. Türkçe Bilgisi’ni memnun etmeyen ise güzel Türkçemizin deyimlerine olan bigâne halinizdir maalesef.

“Gül gibi uyuyan yılanı uyandırdın” adlı şarkı sözünüzle zaten kısırlaştırılmış, yalan yanlış kullanılan, sap ile samanın birbirine karıştığı güzelim Türkçemize “ucube” bir deyim (?!) armağan etmiş vaziyettesiniz.

“Gül gibi geçinmek”, “gül üstüne gül koklamamak”, “gül gibi bakmak”, “yandı gülüm keten helva” gibi deyimlerimizin arasında “gül gibi uyuyan yılan”a -henüz- tesadüf edilmemiştir. Deyimleri “kes-yapıştır” mantığıyla kullanmaya başlarsak büyük bir karmaşaya yol açar açabiliriz.

“Uyuyan yılanı uyandırdın
Garanti bildin beni havalandın
Adın bensiz buralarda etkisiz eleman
Sıfır aldın”

“Gül gibi”yi çıkardığımızda söz konusu dörtlüğün büyük bir yıkıma uğramadığı aşikâr. İlk fırsatta bir Türkçe Deyimler Sözlüğü edinmenizi temenni ederim.

Adnan Algın


Selçuklular: İhtişamın görkemi!

Selçuklular

Efendim, “magnificent” kelimesinin Türkçesi ne? “İhtişamlı” imiş. Pek güzel. Ya “gorgeous” kelimesinin Türkçesi ne ola? O da “ihtişamlı”nın eş anlamlısı “görkemli” elbette! Harika, olağanüstü, müthiş, göz alıcı! Türkçenin nüanslarına bu kadar hâkim olabilmek muhteşem bir şey, tebrik eder ve kutlarım bu duyuruda emeği geçen herkesi! Saygılar, hürmetler…


Ömür Gedik “tayt” giysin mi?

Taytgedik

Ülkemiz yangın yeriyken ve Emrah Serbes de iki seneliğine yazı yazmayı bırakıp kendini boksa vermişken benim suyunun suyunun suyu mevzularda debelenmemi yermeyin lütfen.

Sosyal medya adı verilen modern dijital kahvehanelerin pek revaçtaki mevzuunu üstte görmektesiniz. Hem şarkıcı hem sinema eleştirmeni bu hanımefendi bir yazısında şöyle buyurmuş: “Her kadında aynısı olmuyor! Emzirmekten pek hoşlanmamış, son derece zorlanmış ve muhtemelen bu yüzden de iki ay sonra bırakmak zorunda kalmıştım. Cinsel obje olarak görmekten bir türlü vazgeçemediğim memelerin kutsal olduğu söylenen bu görevine alışamamıştım bir türlü. Çoğu erkeğin de benim gibi düşündüğünü biliyorum. Bu yüzden Dünya Emzirme Haftası sebebiyle yapılan ‘istedikleri yerde emzirsinler’ çağrılarına katılmıyorum. Kadınlar tabii ki çocuklarını emzirsinler ama bunu herkesin gözüne soka soka yapmasınlar. Kadınların emzirme özgürlüklerini sokak ortasında, istedikleri yerde kullanmaları bana cinsellik ve libido düşmanı bir hareket gibi geliyor. Hele hele parklarda, meydanlarda yapılan şu toplu bebek emzirme eylemleri yok mu? Gereksiz bir şovenizmden başka bir şey değil bence.”

Aldığı tepkilere Twitter üzerinden de şöyle bir cevap vermiş: “Emzirmenin mahremi olmalı dedim diye üstüme gelenler; ısrarlıyım, tabii ki çocuk her acıktığında emzirin ama uluorta yerde emzirmeyin…”

Neresinden tutsam elimde kalıyor. İfade yetersizliklerini, Türkçeye hâkimiyetini bir kenara koyup şu kadarını yazıyorum hanımefendiye: “Emzirmenin mahremi”nden bahsediyorsanız insan bedeninin kimi uzuvlarının da bir mahremi olmalı. Herkesin, bilhassa erkeklerin gözüne soka soka kimi uzuvların sergilenme eylemi libidinal bir saldırıdır. Giyindikten sonra boy aynasına bakmayı lütfen ihmal etmeyiniz. Tabii bir de TDK Büyük Türkçe Sözlük’ten “şovenizm”in ne demek olduğuna bakın lütfen.