Monthly Archives: Ocak 2016

Tahsin Yücel öldü. Orhan Pamuk’un da başı sağ olsun.

“Taşradan gelmiş bir Anadolu çocuğunun Mekteb-i Sultanî gibi büyük bir geçmişi olan ve Tevfik Fikret’lerin, Ahmed Haşim’lerin, Abdülhak Şinasi’lerin, Cahit Sıtkı’ların, Ziya Osman Saba’ların, Haldun Taner’lerin ve daha birçoklarının lisesinde parasız yatılı [eski deyişle: ‘leylî meccanî’] olarak okuyup uluslararası ölçekte bir dilbilimci olması az şey midir? [Keşke Tahsin yaşasaydı da ona Noam Chomsky’nin ‘cihanşumûl’ olup olmadığını sorabilseydik! Hele Chomsky ‘nâehil’ ellerde bu kertede itibarsızlaştırmaya ‘mazur’, pardon, maruz, bırakılmışken!!!!]”

Tahsin Yücel: ‘Bir Güzel Adam’, Hilmi Yavuz, 27.01.2016


Kadir abi, vefa neydi?

“Cengiz Aytmatov’un en ünlü eserlerinden biri olan Selvi Boylum Al Yazmalım, Atıf Yılmaz tarafından sinemaya uyarlandı. Türk sinemasının başyapıtlarından biri olarak tarihe geçen filmin başrollerini Kadir İnanır, Türkan Şoray ve Ahmet Mekin paylaşıyordu. Filmin müziklerinde ise Cahit Berkay’ın imzası var.”

Bu haber cümlesini hurriyet.com.tr’den aldım. Beni yaralayan, kanımı donduran bir vefasızlık var bu haber cümlesinde, siz de fark ettiniz mi yürek dağlayan bu vefasızlığın insan ruhunu ezilmiş hurmaya döndüren ağırlığını?

İlyas

2015’i devirmezden az önce, bir TV programında Kadir İnanır’a uzatılan mikrofona söylediklerini işitmiştim. Londra’da geçen yıl beşinci kez düzenlenen Cengiz Aytmatov Ödülü, “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmindeki performansı nedeniyle Kadir İnanır’a verilmiş meğerse. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 2008’deki ölümünden üç yıl sonra İngiltere’de kurulan Aytmatov Akademisi, bu ödülü “‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filmindeki performansı nedeniyle” Kadir İnanır’a vermeyi münasip görmüş. Kadir İnanır ise şöyle demekteydi: “Cengiz Aytmatov’a dokundum, onunla otağında yer sofrasında at eti yedim, kımız içtim. Romanlarında yazdığı mekânlara ayak bastım. Onun hikâyesinden yazdığımız Selvi Boylum Al Yazmalım filminin başrolünü oynadım…”

Kulaklarıma inanamamıştım; çünkü aynı vefasızlık örneğini K. İnanır da sürdürmekteydi. İkinci Yeni’nin papazı Ece Ayhan Çağlar’ın dediği “kötülük toplumu” bu muydu, böyle bir şey miydi, bilemiyorum. Ne Türkân Şoray ne de Kadir İnanır ağızlarına o iki ismi alıyorlardı: Pekcan Koşar ile Tijen Par. İlyas, İlyas olur muydu acaba Pekcan Koşar, Kadir İnanır’ın “inanılır” oyunculuğuna omuz vermeseydi? Pekcan Koşar sesini vermeseydi Kadir İnanır’a; sevgiyi, hüznü, acıyı, insan ruhunun yıkılmışlığını iliklerimize kadar nasıl duyumsardık, düşündünüz mü hiç? Ya Tijen Par sesini vermeseydi “Türkân Sultan”a, hali nice olurdu Asya’nın? O işveli ama mahcup tavrı, tatlı kızgınlıkları, hayatının kararını verme anlarındaki ruh üşümesini biz de ta içimizde hissedebilir miydik?

“Sevgi neydi? Sevgi emekti.” Ağzına sağlık, Asya! Peki, emek verilen bir işe vefa göstermemek neydi, Kadir abi?


Reklam yazarlarının vazgeçilmez masa üstü aksesuarına selam durun!

Gotu Kola