Monthly Archives: Şubat 2016

“Arkadaşım”ın şahidi “müdür”!

Müdür

12 Şubat 2014’te “Arkadaşım Güle Güle!” başlıklı yazımın son paragrafı şöyleydi: “Tolga Çevik’in kaçak güreşip ‘vibratör’ ve ‘seks shop’ esprileriyle (?) çelik çomak oynayarak zekâ dolu, ince, zımba gibi esprileri bu kaba saba porno tezgâhında doğraması, bunu da ‘seks satar’ ilkesine kurban ede ede oyununda irtifa kaybetmesi epey hazin. Üstelik Tolga Çevik’in aldığı eğitim gereği sağlam bir Türkçe bilgisi de olmalıydı. Elbette vardır. Vardır da… ‘ARKADAŞIM HOŞGELDİN’ yazılmasına gıkını çıkarmıyorsa… Sadece bu noktayı es geçip önemsemediği için bile GÜLE GÜLE demenin vakti gelmiştir de geçmiştir esasen. Üzgünüm. ARKADAŞIM GÜLE GÜLE!”

Bu kez de yeni oyununun afişiyle, “hoşgeldin”i rahmetle aratacak başka bir cehalet örneğini yüzümüze püskürtüyor: “MÜDÜR NE’APTIN?” İçimden “yuh” demek geliyor, “ayıp yahu” demek geliyor, “bu ne rezillik” demek geliyor… Geliyor da harf düşmesi kuralını bilmeyenlerin hazırladığı afişe Tolga Çevik ile Fırat Doğu Parlak nasıl oluyor da onay verebiliyor? Twitter fenomeni değilim, etki alanım çok çok sınırlı kalacak ve bu yazım yanlışına kimsecikler gıkını çıkarmayacak, vibratör esprileri havada uçuşacak ve mutlu memnun evlerine dönecek herkes…

“Türkiye Retweet Rekortmeni Sosyal Medya Uzmanı” unvanına sahip bir “fenomen”in ödül aldığı bir memleket burası. O tweet paylaşımlarındaki Türkçe (?!) cümleleri okuduğunuzda ise yüreğiniz daralıyor. Alttaki “paylaşım”a bakın, ne kadar da “şairane” değil mi?

Kar şair

Karşıma geçip de kimse bana, kelimeleri eğip bükme serbestisinden, bu tür komedi işlerinde Türkçe yazım kurallarına bağlı kalınmaması gerektiğinden falan bahsetmesin lütfen. Kıçınızı silmeye nereden başlıyorsunuz?

Tolga Çevik ve afişi hazırlayan ekibi, bu özürlü Türkçeyle yazıp konuşanlara hitap ediyorlar işte, “sıkıntı yok, aynen”…


Adoro

https://www.youtube.com/watch?v=agsduSIOCmQ


Yeni bir Nihat Doğan doğuyor!

survivor-da-yilmaz-morgul-e-ozel-sakal-izni_x_96667_bSizler bilmezsiniz, şimdilerde Survivor adlı yarışma programında özlü sözler fışkırtarak Nihat Doğan ekolüne farklı açılımlar getirmeye çalışan Yılmaz Morgül’ü “eleştirmen” Doğan Hızlan, “yeni bir Münir Nurettin Selçuk doğuyor” diye lanse etmişti yıllar önce.

“Mahşerin dört atlısı”nın üyelerinden (diğerleri Fethi Naci, Hilmi Yavuz ve Memet Fuat) Doğan Hızlan’ın, Yılmaz Morgül’ün “çıkış” şarkısını ve albümünü ballandıra ballandıra anlatışını okurken çok abartılı olduğunu düşünmüştüm o vakitler. İnternetteki arama motorlarında o yazıya ulaşmak için kırk takla attıysam da söz konusu yazıyı bulamadım.

Yılmaz Morgül’ün sesini ve “icraını” hiçbir zaman tutmadım. Ne Doğan Hızlan övdüğünde ne de Yılmaz Morgül Olay TV’de canhıraş bir şekilde şarkı söylerken… Toplumsal-kültürel erozyonun yıkıp geçmediği ne kaldı? Ne kadar çok bağırırsan seni o kadar iyi şarkıcı zannediyorlar. Ne âlâ memleket!

Münir Nurettin Selçuk’un aziz ruhundan af dilerim.


Huzur Hacı’da! Pulitzer nerede?

Hacı

Rolex

İlk gazete kesiğimizde, ki 2015’in son aylarında yapılmış bir röportaj, manken kızımız Özge Ulusoy’un en vurucu cümlesi manşete çekilmiş Hürriyet tarafından: “Hacı ile huzuru buldum”. Magazin âlemine bigâne kalanların “vat dedin gulüm” tepkisiyle karşılayacağı bu cümlenin dinsel açılımlar yayan etkisinin bir anlık olduğunu, haberin içeriğinde anlayabiliyoruz ancak. Meğer “Hacı”, Mahsun Kırmızıgül filmindeki zat değilmiş, hacla macla da zerre ilgisi yokmuş. Sabancı ailesinin bir ferdiymiş Hacı, Ömer Sabancı’nın oğluymuş. Gayrimenkul, gıda, teknoloji alanlarında söz sahibiymiş.

Asıl gazetecilik başarısı ise ikinci gazete kesiğinde bizi selamlıyor. Hacı Sabancı, gitmiş Sevgililer Günü’nde sevgisiline, manken Özge Ulusoy’a tam tamına 115.000 TL’ye Rolex marka kol saati hediye etmiş. 5N 1K kuralı hassasiyetle tatbik edilmiş. Habere konu olan kişilerin peşine düşülmüş, mikrofonlar, ses kayıt cihazları devreye sokulmuş, kol saatinin markası ve modeli incelenmiş, cari satış fiyatı “çek edilmiş”, mezkûr kol saatinin görseliyle haber desteklenmiş, kol saatini hediye eden ile kol saatinin hediye ediliği kişilerin fotoğrafları okurlara sunulmuş… Bre nankörler, bir gazeteden daha ne bekliyorsunuz? Haberde yok yok! Pulitzer jürisinin bu gazetecilik başarısına göz yummaması tek dileğimdir!


Türkçenin ağırına gittti!

Zorumuza

İşini savsaklamak, kullandığı dilin deyimlerine vakıf olamamak böylesi hazin sonuçlara yol açıyor işte. Zorluklara göğüs germek, bir firmanın niçin zoruna gitsin ki? Hangi akar akıllının işidir bu kabil herzeler yumurtlamak acaba?

“Zoruna gitmek” deyiminin anlamını bilen biri yokmuş demek hem ajans hem müşteri kanadında, görülen bu maalesef. “Bilgiçlik taslamayı bırak da oraya ne yazılır?” sorusuna muhtemel cevaplardan birini vereyim: Bize zor gelmez.

Yazıklar olsun çocuklar size, yazıklar olsun!


“Derdest” demek vicdansızlık!

Kurgu

“Yar bana bir eğlence medet” de koyabilirdim başlığı “ve fakat” içimdeki eşekarısının vızıltısına kulak verip vazgeçtim. Ekranların soğuk espri makinesi Mesut Yar, aynı zamanda bir TV eleştirmenidir. Posta gazetesinde pek çok dengeleri gözetip eleştiriler yazar. Yazar da lâkin iş Arapça, Farsça kelimeleri kullanmaya gelince çuvallar.

Cümlesi şöyle: “Açıkçası Okan mevzuu çabuk anladı, analiz etti ve meseleyi fazla gürültü koparmadan derdest etti.” Meseleyi derdest etmek elbette “imkânsız” bir şeydir; çünkü meseleler derdest edilemez. Daha doğrusu “soyut” kavramların elini kolunu tutup yakalayamazsınız. Şaşırtıcı bir şekilde “mevzu” kelimesini doğru kullanmış, aferin Bay Yar’a! Sezar’ın hakkını yemeyiz, salatasına dadanırız, o ayrı!


Meklam reklam: Bazı cümleler vardır, nokta yerine virgül koy diye haykırır.

Boyner


İçimdeki kıymık

Takrir edemem sûz-ı dil ü derd-i derûnum

Lâedri


Pespembe bir dünya valla: Lidanil

Lidanil