Monthly Archives: Temmuz 2017

Sıla Gençoğlu’nun tircihi İhmit Kiril!

Sevgili merhametsizler, en sonunda beni de magazinlere attınız ya, helal olsun hepinize! Kestirmeden giriyorum: Erkeği daima kadın seçer. Erkeklerin büyük yanılgısıdır; ben şöyle tavladım hatunu, karizmama bitti ya, nefesimi yüzünde hissedince eridi gitti namussuzum vb. gülünç böbürlenmeler.

Bir ara Özgür Mumcu’yla beraberdi diye okumuştum Haydar Dümen’in metaforlar şahikası cevaplarıyla meşhur ceridede. Özgür Mumcu, Sıla’ya çok yakışıyordu. Öğrendim ki ayrılmışlar.

Rahmetli anneannem, tipini beğenmediği, ince yapılı, kaytan bıyıklı erkeklerin tamamına aynı yaftayı yapıştırırdı: Kılkuyruk! Ahmet Kural’ı tanımam etmem, filmlerindeki tiplemesinden hiç hazzetmem, hele hele “yipi kiridi” telaffuzuyla antipatiklik katsayısını iyice tavana dayadığı da bir gerçek nazarımda. Ve bu bey, “kadın gibi kadın” dediğim Sıla’nın “erkek arkadaşı” olarak boy gösteriyor şimdilerde.

Adriana, “kişisel gelişimci” çocukta aşkı bulur… Sıla, demir leblebi sözleriyle aşk-hayat-ilişkiler üzerine döktürürken Ahmet’e tutulur… Hayat çok tuhaf sahiden değil mi? Hatırlayın, “huuaaççç bi’ koka kola” reklamında Özcan Deniz-Sıla tezatıyla dumur olmamış mıydı pek çok kişi? Sıla-Ahmet beraberliği de bende “huuaaççç” etkisi yaptı. Tabii ki “Allah mes’ud etsin”!


Kalbim kırıldı Kırık Kalpler Kulübü’nde!

İstanbul’u esir alan eşek geberten sıcaklarında nefes almaya çalışıyordum dün gece vantilatörler eşliğinde. Kara Şövalye Yükseliyor ile Zor Ölüm 4 arasında mekik dokurken The Beatles’ın Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band albümüne göz kırpan ismiyle İbrahim Sadri’nin “müzikli şiir” programı, Kırık Kalpler Kulübü’ne denk geldim. Reklamlar bitene dek… Ve bu beyin, İlhan Berk ile Nâzım Hikmet Ran’ı karıştırdığını görünce kaçarcasına Batman’ın şefkatli kollarına attım kendimi, öyle böyle değil yani!

TRT’de şarkılı türkülü, “hisli duygular”lı falan “şiir” programı sunacaksın, aşka gelip şarkı formunda seslendirilen şiirlerin şairlerini yine o deriiiin, titremeli tonlamanla şiirsever kitlene haykıracaksın, solistine bir ton yukarıdan falan diyerek talimatlar vereceksin, “Seviyorum seni, ekmeği tuza banıp yer gibi/Geceleyin ateşler içinde uyanarak/Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi” mısralarını gençliğimizde ezbere okuğumuz şiirin şairini “KJ” “İlhan Berk” diye yazacak ve sen bunu bilmeyeceksin, tabii bilmeyebilirsin de önündeki kâğıttan okuduğun mısraları Bob Ross edasıyla resmederken aşka gelip İLHAN BERK diye bağırmanı ateistler nasıl izah edecek peki?

Ali Ece’nin dediği gibi: İşini iyi yapacaksın. Robert Lewandowski’ye Almanya millî takım forması giydirmeyeceksin hacı!


Tarik Saeed ve saz arkadaşları çalıyor, Natacha Atlas söylüyor…

Jestler, mimikler, bakışarak paslaşmalar, sazlarla hemhal olmalar, göz süzmeler, saç atmalar, zılgıt çekmeler…

Parçamızın adı: I Put a Spell on You.

Tarik Saeed ve saz arkadaşları çalıyor, Natacha Atlas söylüyor…

Keyfini çıkarın, haftanın sonu iş günüdür ne de olsa!

Akın, akın akın gecelere sevgili merhametsizler!

 


“Ta-kı-ntı”lı ve “Tutku”lularmış!

 


Pee Wee Ellis’in, Jaco Pastorious’un ruhlarına: The Chicken


Hislerime tercüman: Alışkanlıklara hükmetmek

Alışkanlıklara hükmetmek

Öncelikle kitap, dergi, makale, web sitesi farkı gözetmeksizin okuma denen eylemin bir sonuç (ya da en hafifinden bir araç) olduğunu anlamak gerekiyor. Yani okumak denen şey bir arayışın sonucu. Kökeni ise merak. Bilmeye yönelik istek.

Bu bağlamda en çok belirli bir ilgi alanı olanlara imreniyorum. Epey gayret ettiysem de ben öyle olamadım. (Sebebini bilemediğim, infomanya derecesinde arsız, hudutsuz bir merakım var. Gergedanların boynuzu da cep telefonumun işlemcisinin ayrıntıları da neredeyse eşit oranda ilgimi çekiyor. Bir konuda uzmanlaşmanın kıymetini anlıyor fakat kendime uyarlayamıyorum. Belki de ilgimi en çok neyin çektiğini arıyorumdur; kimbilir?)

M. Serdar Kuzuloğlu


10’da “Her Şey Fani”

Pek çoğunuzun bildiği üzere “megastar” Tarkan’ın son albümü 10 dijital raflarda yerini aldı. Akabinde de magazin devriyesi Onur Baştürk’ten sosyolog Ertuğrul Özkök’e varana dek şarkıları analiz edenler sökün etti. Benim başım kel mi? Kel değilse bile saçlar seyrelmekte canlar!

Uzun uzadıya şarkılara dair ahkâm kesecek değilim. Bütün parçaları dinledim. “Sosyal meşaz” vereni de var, gece kulüplerinde tepinmek için olanı da… “Düğün marşı” niyetine de bir şarkı var 10’da antrparantez: Beni Çok Sev. Tabii tribünler de unutulmamış! Rakip takımın taraftarını çileden çıkarmaya muktedir şarkı da hazır: Yolla. “Tornistan” söz yazımı bekleniyor. Çay Smit adlı parça da tribünler için “plase” durumunda.

Benim favori şarkım ise şu: Her Şey Fani. Her dem dinlenir bu şarkı. Sözler de iyi. Aşk acısı çekenlerin resmî şarkısı olabilir. Yumuşak vokaliyle, ud-gitar kardeşliğiyle alkolle temizler insan kalbini çaresiz. Sevdim bu şarkıyı. Tarkan klasiklerinden olacaktır.

Diğer şarkı ise “eğlenceli şarkı” kategorisinden: Bal Küpü. Pazartesi sendromundan yakasını kurtaramayanlar üzerinde test edildi ve netice gayet olumlu. Dozunda bir oynaklık, “yaylı” kullanımındaki dengeli yaklaşım, Tarkan’ın o “haşarı”, “fırlama” tonlamalarıyla epey “erotik” sözlerle pek çok erkeğin “yürüme” şarkısı olacağı kesin.

10’on sürpriz parçası ise Acımasız. Ayrılmış sevgililer için “damar” bir şarkı. Aşk böyledir zaten. Aşkta kavuşmak yoktur.

10’da 3 kâfi benim için dostlar.

 

 

 


Jun Miyake’nin Lillies of The Valley’deki kolajı mı, Peyk’in Don Kafa’daki kolajı mı?