Monthly Archives: Aralık 2018

Efendim, teşviki ne? Teşviki mesai mi?!

Geçen günlerde Beyaz TV’de BJK’nin eski futbolcusu Sinan Engin, Fatih Terim hakkında konuşurken birkaç kez “teşviki mesai” deyip durdu. Sinan Engin’den Arapça “teşrîkimesâi”nin* doğru yazımını da doğru telaffuzunu da beklemiyorum; lâkin anlı şanlı akademisyenlerden, gazetecilerden “teşviki mesai” gibi garabetleri duymaya tahammül edemiyorum, a benim Meisterstück Le Petit Prince Solitaire Doue Classsique dolmakalem meraklıları okurlarım.

* TDK’ye göre “iş birliği”, Dil Derneği’ne göre “işbirliği”.


Semiramis Zorlu’yu* tanır mıydınız?

 

 


“Ne kadar güzel kadın! Bir içim su, Boğaz meyhaneleri gibi derin, yumuşak, munis…”

Ahmet Hamdi Tanpınar

“Semiramis Zorlu, a voluptuous, melodramatic sculptress of Ottoman descent who has lived on Capri part-time since 1963.”

Vanity Fair, Evgenia Peretz

 


“Bi’ fotoğraf çekinebilir miyiz?”

“Bu topraklarda” Mirkelam’ın “Bi’ fotoğraf çekinebilir miyiz?” garabeti var ya, Türkçesi uf olmuş sosyal medya gülleri tarafından da marifetmiş gibi dillendirile dillendirile iyice mıhlandı Türkçemize! Yazıktır! Ayıptır! Günahtır!

Fotoğraftan korkmayın, çekinmeyin… Fotoğraf çektirin rahat rahat! Birisine fotoğraf çektirirsiniz, çekinmezsiniz! Bir de “efsane” sallamışlar: Efendim, kendi kendimizin fotoğrafını tarihe kayıt düşme eylemine “çekinmek” denirmişmiş! Yerim ben tırnaklarımı yerim! Kendi fotoğrafınızı çekersiniz, çektirirsiniz… Allah başka dert vermesin bana! N’olacak bu Fener’in durumu ya? Hadi, bi’ özbeöz çekim yapalım mı?


Bu topraklarda…

“Bu topraklarda cildiniz aşık olacak”

Bu bir slogan falan değil, sadece son günlerde “bu topraklarda” ve “cildiniz aşık olacak” sözü geçmeyen reklam filmi kalmadı da… Her neyse!


Ayrıntılar, teferruatlar ve Ersun Yanal

“Fenerbahçe söz konusuysa bütün diğer ayrıntılar teferruattır, tamam mı?”

“Ayan Beyan Mehmet Ayan”, bu vecîze için bir şey demek ister mi acaba? Ben dersem şayet kendimi tutamayacağımdan korkuyorum.

Bâb-ı Âli yüksek kapısından mürur edip geçerken yek bir atlı süvariye tesadüfen rastladım, deyip kabuğuma çekiliyorum ey necip Türk basını! Aaam, siz reklamcılar, “teferruat”a veya “ayrıntı”ya detail mi diyorsunuz şekerim? Çok öperim!


Ece Ayhan okumak “oylum” ister!

Gmail’imin Tanıtımlar sekmesine Pandora’nın bir e-postası düşmüş. Açıp baktım. Yeni çıkan kitapların duyurularından müteşekkil. Bir kitap dikkatimi çekti: Ece Ayhan Şiir, Tarih, İdeoloji.

Hemen tanıtım yazısını okumaya koyuldum, kopkoyu kahvemi yudumlarken. Bir cümle şöyle sona eriyordu: “… birçok düşünür ve yazar bu oylumlu okumaya eşlik ediyor.”

“Karanfil oylum oylum/Geliyor servi boylum” diye başladım mırıldanmaya. Of ki of! Entelektüel bir söyleme yelken açıldığı zannıyla şu “oylum” kelimesi devreye girmiyor mu işte o zaman BIST yönetimi gibi “devre kesici”yi devreye alıp okumayı yarıda kesiyorum. İkinci Yeni’nin “karaşın papazı” Ece Bey’e selam olsun!


Sesse ses… Zarafetse zarafet… Sempatiklikse sempatiklik: İşte Tünzale Agayeva!

Nasıl bir “ses sanatkârı” ile müşerref olduğunuzu anlayabilmek için Emre Yücelen’in hayret nidalarıyla incelediği videoyu da seyretmenizi hararetle tavsiye ederim. “Olm, n’oluyo lan, dur! Fa’yı gördük mü yahu, valla gördük, ‘ef dört’, mükemmel!”

O Ses Türkiye müdavimleri ve dahi o sahneye çıkmak için gün sayanlar ve o sahneden boynu bükük ayrılanlar da bu videoları bi’ güzel seyretsinler. Seyretsinler ki… neyse!

“Şarapsadım” diyen Metin Eloğlu’nu hatırlatan o “garipsedim” de ne tatlı ama!