* Bu yazıda ürün yerleştirme bulunmaktadır. Hesabımda bir kuruş bulunmamaktadır.
İçtiğim çorbalara müdahale etmeye başlayan sakalım, ayrana benden önce hamle eden bıyığım evde de iş yerinde de dikkatleri üzerinde topluyordu. Hele hele sakalımın rengi hususunda sık sık karşılaştığım “beybaba” takılmalarına, “Biz bu sakalı değirmende ağartmadık!” cevabını vermekten de fazlasıyla sıkılmıştım artık. Kararımı verdim: Tiz kesile!
“Made in Italy” etiketli Omega tıraş fırçamı, Arko Sensitive Tıraş Kremi’ni ve King Camp Gillette’in ruhunu şâd ede ede Rusya’da imal edilmiş, yaprak yaprak süzülen Gillette tıraş bıçağımı “Alaman malı” Mühle R89’a özene bezene yerleştirdim. Sıcak suyla ıslattığım tıraş fırçama tıraş kremimi sıktım. Minik daireler çize çize porsuk kılından mamul fırçamı yüzümde gezdirmeye başladım. Oh, mis! Hatta misk ü amber ve dahi Amber Rose! Yüzümdeki kıllar yumuşamaya başladı birkaç dakika sonra. Mühle R89’un sapını usulca kavrayıp önce boyun bölgesinde usulca gezintiye çıkardım yatağana özenen devşirme padişahı. Ardından yanak ve favori bölgesine uzandım sakin sakin. Bir sağ, bir de sol… Hiç naz niyaz etmeden terk etmeye başladı kıllar yüzümü. Yüreğimde çağıldıyor tabii Azam Ali: “Beni Beni”
Perdah üstüne perdah… Rez Abbasi geldi aklıma: “Panjub”. “Pat Metheny Duyduk” diyen Önder Focan’ın da es geçmeyeceği bir gitarist Pakistanlı Rez Abbasi. Pat Metheny de methediyormuş zaten Rez Abbasi’yi. Tekrar köpüklere boğdum suratımı. Kıllardan arınmış bir yüzde Christopher Dean misali kaymaya başladı namussuz yaprak Gillette… Cırt cırt sesleri bu kadar mı senfonik olur! Asu Maralman der ki: “Olur olur, bal gibi olur”. Aynadaki aksime baktım. O aksi suratlı halimden eser kalmamıştı, demeyi isterdim ama eser miktarda bir aksilik hüküm sürüyordu Proraso’nun sandal ağacı özlü “after shave” losyonunda…
Sakal tıraşının kreması olarak gördüğüm banyo kelimesinin etimolojisini kıvrak bir bel çalımıyla es geçip Komili’nin Anadolu Kaplıcaları serisinden Haymana Duş Jeli’ne yumuldum küvetimde. Gözeneklerim, gözüm gönlüm… Açıldı hepsi, pir ü pak! Bir GQ erkeği ve dahi Mirgün Cabas eğer bu markaları kullandığımı duysa kazara… Kınanmaktan korksaydık Kınar Hanımın Denizleri’ne girer miydik hiç?
Ferahlamış, bahar bayramı coşkusu içindeki yüzümün neşesi ruhuma nüfuz etmekte gecikmedi, nüfusuma aldım anında, gel kardeşim, sen de gel! Creative EP-630’un kulaklıklarını, kulağımın zarlarına tasallut eden acemi müezzinlerin sabâ makamına ihanetlerini unutmak istercesine tatlı kaşığı formundan hallice kulaklarıma yerleştirdikten sonra, Liberetto’suyla aklımı başımdan alan Lars’ın (yok, bu “entel porno” üstadı olan değil), yani Lars Danielsson’un emrine uydum. “Party On The Planet” ile ayaklarım yerden kesildi, “Ahdes Theme” ile yeryüzüne indim. Gittim geldim, geldim gittim. Med ü cezir içindeydi cezerye yemiş ruhum! Ah, sizi gidi Nymphomaniac seyircileri… Evet, bir çeşit sevişme… Müziğin orgazmını yabana atmayın ki bavul yavrusu imitasyon çantalarda Kürk Mantolu Madonna’nın yanı sıra Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun da kadri kıymeti biline iyice kendimize “yaban”cılaşmadan.
Kredi kartlarımın borcunu ödememi sağlayan iş yerime adım atmaya ramak kala dudaklarımdan şu sözler döküldü: Eller günahkâr, diller günahkâr, masum değiliz hiçbirimiz. Sakalımı budayan ellerim? Haydaaa! Sezen Aksu’nun popüler üç beş şarkısını yarım yamalak bilirdim. Bir de masa arkadaşımın sayesinde artık başından sonuna kadar söyleyebileceğim sekiz veya on adet “Sezen şarkısı” biliyorum. Sağ olsun, var olsun; “Adı Bende Saklı”. Yiannis Karalis’in, evet, bunu da biliyorum.
“Yaralı”yla kanıma giren “Sezen şarkıları” kervanına bu sabah da “Masum Değiliz” eklendi. “Masum değiliz hiçbirimiz” deyip duruyordum masama oturana kadar. Masum değiliz. Bilhassa “Yalnızlık sevgili gibi boylu boyunca uzanıyorsa koynuna/Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık her şeye/Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan” sözleri…
Anneler! Hayatımızın kılavuz kaptanları… Onları anlamak büyük hadise! Kadınları yani… Ve “İçindeki çocuğa sarıl/Sana insanı anlatır” saptaması… “Saplama” diyenler varsa o mekânı hemen terk ediniz. Klişe gelse de içimizdeki çocuğa sımsıkı sarılalım. Varsın, bırak bu çocuksu romantizmi, desinler! Varsın “duygu kasıyorsun” desinler! Varsın, Alain Badiou nerede, desinler! Bir balonla, plastik bir arabayla gözleri lunapark neşesiyle parlayan ve hayatı kanaatkâr bir ruhla kucaklayan o çocuksu ruha, plastik şişelere girmemiş saf sular kadar ihtiyacımız var.
Bu şarkıdaki “Eller günahkâr/Diller günahkâr/Bir çağ yangını bu/Bütün dünya günâhkar” kıtasında geçen “Bir çağ yangını bu” sözüyle, reklam sektörünün -kelimenin tam anlamıyla- duayenlerinden, Argo Sözlüğü’yle -son yıllarda- bilinse de asıl 1981 Abdi İpekçi Roman Ödülü’nü kazanan Bir Çağ Yangını romanıyla adının anılmasını arzu ettiğim, rahmetli Hulki Aktunç’u da tekrar hatırlattı bu içli şarkı. Lütfen okuyunuz. Canımıza okunuyor nasılsa her gün, siz hayata meydan okuyunuz.
Eller günahkâr
Diller günahkâr
Bir çağ yangını bu
Bütün dünya günahkâr
Masum değiliz hiçbirimiz
Masum değiliz hiçbirimiz
Yorum bırakın