Kaynakçasız “M. Kemal” kitabı yazarsan böyle olur işte!

Kaş yapayım derken göz çıkarmaktasın Yılmaz Özdil! Bunu hâlâ görmüyor musun? Metin Uca’nın, Her Tuzluğum Var Diyene Hıyarla Yetişemedim kitabını hatırladım, “tarihçi” Mustafa Armağan’ın sorgusuz sualsiz atladığı malzemeye dair Twitter’da yazdıklarını okuyunca.

Acar tarihçimiz M. Armağan, Yılmaz Özdil’in, çocuklar için yazdığı Mustafa Kemal Atatürk ve Sofra adlı kitapçığında geçen sözlere tahta kılıcıyla saldırıya geçmiş. Yahu insan Mustafa Kemal hakkında detaylarla (?) dolu kitap yazar da nasıl olur tek bir kaynak kitap göstermez, pes doğrusu! Tarih seni affetmeyecek Yılmaz Özdil! Soner Ağın ağabey, bi’ şey desene ta oralardan Yılmaz kardeşe, o müritlerinin sevgisiyle kutsanmış bir derviş edasına bürünüyor günden güne ve bu çok hazin.

Gazi Mustafa Kemal, kavrulmuş leblebi severmiş, ki bu doğru. Hatta havaya atar, ağzıyla yakalamaya çalışırmış! Bu meçhul işte. Leblebiyi sevdiğine dair kaynaklar mevcut; fakat havaya atıp ağzıyla yakalamaya çalıştığına dair “kaynak” kim(ler)dir? Bu yok. Var ise bu detay bilgi, ona dair kaynak göstermek gerekmez mi? Bu ayrıntıyı veren bir kaynak kitabı bulup okusak fena mı olurdu Yılmaz Bey? Sözcü gazetesine fıkra yazmıyorsunuz ki! İnsan ilaç için bir kaynak gösterir de meraklı çocuklar gidip o kitaplardan belki Şevket Süreyya Aydemir’e falan köprü kurar… dı. Bir çuval inciri berbat ettiniz! El âleme çok kötü malzeme verdiniz.

atatürk ve sofra

M. Armağan’ın üslubu çirkin, bu ayrı bir husus. “Safsata” dedikleri de “safsata” değil, bir liderin ruh dünyasına ışık tutacak bu kabil hoş teferruatları kim merak etmez ki! Kılıç Ali’nin ve Gazi’nin aşçılarının kuru fasulyeyi sevdiğine dair beyanları var ne de olsa. M. Armağan adlı “tarihçi” sıfatlı birinin şehvetle, hiçbir araştırma yapmadan saldırıya geçmesi “taraf” olduğu zihniyet yapısı düşünüldüğünde anlaşılır bir şey, bu da tamam, tamam da… Tamam olmayan o devâsâ şey Yılmaz Özdil’in KAY-NAK-ÇA-SIZ “M. Kemal” kitabı yazma cür’eti, umursamazlığı, ciddiyetsizliği, düşüncesizliği… İşte buna tahammül edemiyorum. Hele hele o acınası yazım yanlışları da bir anıt (!) gibi her baskıda kaya gibi yerinde durmuyor mu hafakanlar basıyor!


Yorum bırakın