Monthly Archives: Mart 2019

Kim Milyoner Olmak İster iken rezil olmak ister ki!

İtiraf edeyim: Yıllaaar önce ben de sanal ortamdaki padişah fermanı uzunluğundaki onlarca soruyu yanıtlamış, Kenan Işık’ın sunduğu bu yarışma programına katılıp Panerai Raidomir ile bir Mont Blanc Meisterstück alacak dünyalığı kazanma hayali kurmuştum. Nasip değilmiş. Paryalığa devam…

Duydum ki yarışmaya katılabilmek için bir de ön elemeden geçiriliyormuş yarışmacı adayları; fakat ekrana çıkan yarışmacıların sorulara verdikleri cevaplara baktığınızda ön elemede ne tür bir süzgeç kullanılıyor merak edilmeyecek gibi de değil. Büyük olasılıkla “aykırı” tiplere şans tanınıyor. Hem kılık kıyafette hem tavırda… Öyle düz, aklı başında, ekran terbiyesi nedir bilen yarışmacılara nadiren tesadüf ediliyor. “Enerjisi yüksek” olanlar hep birkaç adım önde! Özellikle “marka” üniversite bitirmişlerin, akademik kariyer yapmışların kültürümüze ait deyimlerde çuvalladıkları sık sık görülüyor. 2000 yılından öncesi çoğu yarışmacı için yokmuş gibi!

Sinemaya ilgisi olan herkesin, tabii has sinemaseverlerden bahsediyorum, zorlanmadan bilebileceği bu soru için yarışmacının, hani o olmazsa olmaz “olmayana ergi metodu”yla soruyu tahmin ederken kullandığı ifadelere bakalım: “Evet, eeee… bilmiyorum ama fikir yürütmek istiyorum bir süre… Yani Şehir Işıkları… Işıklar falan… olabilir. Potemkin Zırhlısı, zırhlının içinde geçen bir şey olabilir, hiçbirini izlemedim.”

Seyirciye danışıldı. Yurttaş Kane‘e %48 oy çıktı. “Ben çekilmek istiyorum, son kararım.” diyerek yarışmacı çekildi. BKM’den mezun (?) Eser ve şürekası ile Şahan büyük sinemacılar gerçekten!


Eşek arısı mesaide: Hala, hâlâ “hala” yazıyor OMO ya!

Kirlenmek İstemeyen Çocuklar Olalım‘a kitaplığında yer açan ve bir Ünsal Oskay hayranı olan bendeniz (İsmimin “Deniz” olduğunu zannedenler oluyor mu hâlâ?), OMO’nun “ters köşe” reklam mantığına bi’ türlü ısınabilmiş değilim. Dıştan içe yenilendiği ifade edilen OMO’nun son TV reklamı iyi tabii kendi mantığı içinde. Ancak kirlenmek hiçbir zaman güzel değildir. Öyle bir kirlenmiş ki diliniz, hâlâ “hala” yazıyorsunuz! Bakın, OMO bile çaresiz kalıyor bu dil kirinize, OMO bile!

 


Eşek arısı mesaide: “Hoşgeldiniz”!

Ömrüm vefa ettiği müddetçe yazacağım: “Hoşgeldiniz” değil, “hoş geldiniz”! Facebook’un Türkçe Bilgisi’nde yıllar yılı yazdık da n’oldu? Hiç. Pes etmek yok, düzeltmeye devam…

 

 


Eşek arısı: Direk versus direkt!

Hani, direk de düz ya… Direk de uzun bir çizgi gibi ya… O cihetle “direkt” değil, “direk” imiş!


Amentü’den…

“Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak”


T’as l’air d’une chanson

Jean-Loup Dabadie sözlerini yazmış, müziğini de Alain Goraguer yapmış. Yıl 1973. Serge Reggiani terennüm etmiş. Tanju Okan da Mehmet Teoman’ın sözleriyle “Kadınım” diye söylemiş.

Emeğiyle dünyayı yaşanılır kılan bütün kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.


Eşek arısı: Tahriş yapar tağşiş!

 

Tağşiş: Bir şeyin içine başka bir şey karıştırma, saflığını bozma. 

Tahriş: Yakıp kaşındırma, tırmalama.


Eşek arısı: “shopumuzu”

 


Eşek arısı: “Bilet” ne demek?

 

TDK’den “bilet” tanımı: Para ile alınan ve konser, sinema, tiyatro vb. eğlence yerlerine girme, ulaşım araçlarına binme veya bir talih oyununa katılma imkânını veren belge.

Şimdi sormazlar mı adama bu neyin nesi diye? “Sıra numarası” yazmayı akıl edemeyen bir banka… Sanki “üç film birden” oynuyor!


Eşek arısı: Ne yardan geçerim ne serden

 

Tekrarlı bağlaçlarda (ne… ne…) yüklem her zaman olumlu olur: “bold pilot, ne o annenin ne o babanın atıydı…”