The Smile of Sadness, The Crystal Heart, The Love Talisman adlı hikâyelerin yazarı kimdir?
The Smile of Sadness, The Crystal Heart, The Love Talisman adlı hikâyelerin yazarı kimdir?
“Ben öyle bir tatile gitsem de; en azından bir iki akşam dışarı çıkarak gezmeyi tercih ederdim. (…) Ama biliyoruz ki; adım atmayanlar oluyor. (…) Şu aşı çıksın da; aşı da olalım, bir yere giderken sertifikamızı da yanımızda taşıyalım.”

Bu noktalamaları yapan kişi Ahmet Hakan Coşkun’un “genel yayın yönetmeni”, Osman Müftüoğlu’nun “başyazar” olduğu Hürriyet gazetesinde “köşe yazarı” olarak istihdam ediliyor.
Noktayı “sörvayvır Yasin” koysun: Bum!
“Since it is only recently that the Moslems have conqured the Land of the Rhomaioi and begun the sail the seas, most the terms and names given to things pertaining to ships and to the sea are some Spanish, some Italian, and some Greek; they have taken them over at their pleasure.”
HADJI KHALIFA (1609-1657)
“Güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” anlamındaki “ramdâ” kelimesinden türeyen “ramazâ”, kamerî yılın şâbandan sonra, şevvalden önce gelen dokuzuncu ayının adıdır ve…
Bu ramazan-ı şerifi en steril duygularımla kutlar, “sosyal mesafe”nin “asosyal”leştiren etkisinden kurtulacağımız, global ve yerel ekonominin çarklarının cebimizdeki deliği büyütmeden, tatlı tatlı döneceği günlere erişmemizi cenâb-ı Hakk’tan niyaz ederim.
Mâlûm-i âlîniz takriben on yıldır Türkçe üzerine hafiyelik yapan bu fakir, ifa ettiği iş gereği kafa karışıklığı had safhadaki iç ve dış müşterilere hizmet vermektedir. İşte o işlerin bel kemiğini oluşturan bir kelimenin yazımı noktasında “kanaat önderi” olduğuna hükmedilen kurumların ve/veya kişilerin laçka tavırlarının etkisiyle yanlış üstüne yanlışla tütsülenmiş beyinlerden salata kıvamındaki artıklara meyledenlerden olmamak için burada da çıktım huzurunuza…
Bu yazıyı -yine- Şevval Hanım’ın (Sam) “Sek” albümünü dinlerken yazıyorum. Rahmetli dedem Muharrem, Arif Sami Toker’in “Talihin Elinde Oyuncak Oldum” adlı bestesini pek severdi. Bir de Recep Bey’i (Kaymak) pek beğenirdi. Güzel türkü söylerdi. Hababam Sınıfı’ndaki Şâban karakterini de askerlik arkadaşı Ramazan’ı hatırlattığı için bi’ ayrı severdi. Ah, kara toprak! Kimleri almadın ki koynuna!
Bu ayın ne mukaddes bir ay olduğunun altını kalın kalın çizmek için cümle içinde “Ramazan” yazıp bir de aziz dostumuz apostrof marifetiyle ek getirmeyerek hicrî ayların bu müstesna üyesine saygıda kusur etmeyebiliriz, yoksa büyük R’lerle, kesme işaretleriyle emoji nesline kötü rol model olmaktan, yanlışlara yanlış eklemekten kendimizi kurtaramayız pek muhterem kardeşlerim, öyle değil mi?
Global köyün şakakları kırlaşmış geveze meşrubat şirketine (RC Cola değil tabii) hizmet veren iletişim şirketinin okumuş çocukları, hicrî ayların yazımını doğru dürüst bilmediklerinden on bir ayın sultanı, hicrî ayların dokuzuncusu ramazan (60 bin TL’lik yarışma sorusu olarak karşınıza çıkabilir) ayını (Zinhar “Ramazan Ayı’nı” değil!) ha babam “Ramazan’ın”, “Ramazan’lar” diye yazmaktalar. Sadece onlarla kalsa iyi, anlı şanlı nice büyük marka, “saygılı” (!) yazım şekliyle bu mübarek ayda günah üstüne günah işlemekteler. Allah taksîratlarını affetsin.
Mahyalarda sık sık gözümüze takılan şu “şehr”i de (Suşehri Niksar, yazmazsam kıyametin kopmayacağını kim garanti edebilir ki!) kısaca yazıvereyim. Öncelikle yanlış yazımı: “Hoşgeldin Şehri Ramazan”! “Hoş Geldin Şehr-i Ramazan” veya “Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan” yazan bir mahyaya tesadüf ederseniz o ışıklı harfleri dosdoğru dizdiren şahsa bir hayır duası göndermeyi ihmal etmeyiniz.
30 günlük zaman dilimine, kısacası yılın on iki diliminden birine Arapçada “şehr” adı veriliyor. Demem o ki bunun şehrimize hoş geldin ramazan, demekle bir ilgisi, illiyeti, bağı, korelasyonu yok! Dört adet birbirine benzeyen kelimeyi niye mi yazdım? Reklam camiasında anlam güçlendirdiğine dair söylentiler var böylesi benzer kelimeleri peş peşe sıralayınca, benden duymuş olmayın da…
Unutmadan, bu mübarek ayda oruç tutup tövbe edenlerin günahları “delete” edilirmiş! O bakımdan tövbe edin. Hayır, Edin Džeko’lu bir espri yapmayacağım, lütfen ısrar etmeyin, hem zaten unvanım bu kabil esprileri yapmaya da toplu kahkaha terapileri düzenlemeye de muktedir değil.
Bugün 27 Nisan Pazartesi, hava mis gibi ve ben nisan ayını pek severim. Ne de olsa içinde “insan” var!
Allah’a emanet olunuz.
Zıll-i Hakk Hazret-i Osmân Hân’ın
Sisli Kır nâm atı anılmışdır
Emr-i Yezdân ile mevt irişicek
Bu makâm içre gömülmüştür
Yıllar evvel “sağ” cenahın bir TV kanalında “İskele Sancak” programını sunan “Yaauu Ahmet”, yıllar içinde Nişantaşı’nın ve “merkez” medyanın aranılan ismi oluverdi, gel zaman git zaman CNN Türk’te “Tarafsız Bölge” programını da sunmaya başladı.
“Hürriyet’teki 50 kişiye yaklaşan toplu işten çıkarmaların ardından istifa eden Vahap Munyar’ın yerine Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeliği görevine Ahmet Hakan getirildi.” Kasım 2019’daki bu görev değişiminden sonra, kameralar önündeki “serbest” tavırlarında gözle görülür bir gevşeme ayyuka çıktı kanaatimce.
Son günlerde Covid-19 üzerine yaptığı TV yayınlarında bir “şey” dikkatimi çekmeye başladı. New York’a bağlanıp muhabir Ali Çınar’la “özgürlükler ülkesi Amerika”daki salgına dair konuşurken, sık sık “yaauu” deyip cümleye besmele çeker gibi başlaması zannederim bir tek beni rahatsız ediyor. Çok sevdiği, saygı duyduğu Prof. Mehmet Ceyhan’a soru sormadan evvel de “yaauu” demekte ki yok artık diyoruz ailece! En büyük alâmet-i fârikası ise beyaz gömleğine ısrarla o “medeniyet yuları”nı takmaması… Maşallah, diyoruz kendilerine!
Hürriyet yazdıysa doğrudur da dedi geçen günlerde, “yu es ey”den bağlanan çok sevdiği asla ve kat’a sinirli olmayan profesör beye… Haziranda (Haziran’da değil ha!) Bebek’te mi, Nişantaşı’nda mı ne çay içeceklermiş “sosyal mesafe”yi koruyarak… Artık baş başayken ha babam “yaauu” der durur Ahmet Hakan Coşkun. Belki papyon takmaya da başlar ileride, belli olmaz.
Yaauu, koskoca (Eskidendi, Çok Eskiden diyor Sezen Aksu tabii) Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmenisiniz, CNN Türk’te onca akademisyeni konuk ediyorsunuz ve kahvehane arkadaşlarınızla okeye oturmuş bir kabadayı tavrıyla “yaauu” deyip duruyorsunuz… Hiç yakışık alıyor mu Allah aşkına?
Hafta sonları 31 ilde sokağa çıkma yasağı iki haftadan beri uygulanıyor. İlk yasak haberi, yasağın başlayacağı saatten 120 dakika önce ekranlara yansıyınca benzin istasyonlarının marketlerinde, mahalle aralarındaki bakkallarda grotesk sahneler ortaya çıktı. Yapılan hata anlaşıldı ve bu kez ikinci hafta sonu sokağa çıkma yasağı günler öncesinden ilan edildi de bir nebze olsun makarna, tuvalet kâğıdı, “kola” hücumu “sosyal medya”lık karelere malzeme olmadı.
Ekmek, “kola” stoklayanların ne kadar dikkatini çekti bilemem de “sokağa çıkma yasağı” sözünün kaldırılıp yerine “sokak kısıtlaması”nın geldiğini gördüm. Hayırdır? Tek bir noktadan talimat alınmış gibi her TV kanalında “sokak kısıtlaması başladı” yazısı belirmeye başladı. Ha “yasak” ha “kısıtlama” mı diyorsunuz? Nüanslara hayatınızda yer vermiyorsunuz demektir. Hele hele kelimeler söz konusu olduğunda…
“Yasak” kelimesinde ceberut bir ton olduğuna hükmedilmiş besbelli ve “yumuşatıcı” kullanalım da halkımız ürkmesin, denmiş. Bazı TV kanallarında “sokağa çıkma yasağı kısıtlaması” diyenleri de duyduk çok şükür! Oysa “yasak” başka, “kısıtlama” bambaşka kremalı bisküvi seven kardeşlerim! TDK bile nüanslı izah etmiş. Twitter’da trol bazlı işlerden bi’ ara başınızı kaldırın da şu anlam farkını okuyuverin.
Eko Türk adlı ekonomi kanalında Seltem Hanım, an itibariyle (18.03) 2020’ye dair “büyüme beklentileri” üzerine görüşlerini aktarırken “büyümeye olumlu katkı yapabilir” dedi.
“Katkı” kelimesi her zaman cümle içinde olumlu bağlamda kullanılır. “Olumsuz katkı” ol-maz! Ancak Bloomberg HT, Eko Türk gibi ekonomi kanallarında “olumlu katkı”nın yanı sıra “negatif gelişme” gibi bir söz de duyabilirsiniz. Ne de olsa hepsi yaban ellerde ekonomi tahsili yapmışlar, ondandır dilimize bu olumlu katkıları!
“Reklamcılık harala gürele Türkçenin ebesini bellemek midir Allah aşkına? İcra ettiğiniz mesleğin biricik unsuru Türkçeyi, bu kadar şirazesinden çıkmış bir halde sağa sola sümkürürcesine daha ne kadar sömüreceksiniz? Reklamcı adam Türkçenin namusunu ne zaman koruyacak? Ha sevgilini ona buna peşkeş çekmişsin ha “NESSİ” gibi ipe sapa gelmez, ucuz işlerle vahşice Türkçenin ırzına geçmişsin… Zerre farkı yok!”
Meraklısına: https://adnanalgin.wordpress.com/2013/04/23/bu-da-neyin-nesi/
Canlı canlı… 9 Nisan 2020, saat 10.28
Yoksa “Live” mı yazsaydım? Her neyse, siz benim neyi meram ettiğimi “tahminlersiniz” absolutely!
Bloomberg HT adlı TV kanalında Yatırım Kulübü adında bir program var. Fikirlerine başvurulan hanımefendiden (ismi Figen imiş) birkaç dakika içinde “tahminlenemedi”, “tahminlemek” gibi garabetler çalındı kulağıma. Pes artık pes!
“Tahmin edilemedi”, “tahmin etmek” demek çok mu “kıro” bir söylem acaba?! Çok mu “yerel” kalıyor o “international” finansal dilinize Türkçe ifadeler yoksa?