“Güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” anlamındaki “ramdâ” kelimesinden türeyen “ramazâ”, kamerî yılın şâbandan sonra, şevvalden önce gelen dokuzuncu ayının adıdır ve…
Bu ramazan-ı şerifi en steril duygularımla kutlar, “sosyal mesafe”nin “asosyal”leştiren etkisinden kurtulacağımız, global ve yerel ekonominin çarklarının cebimizdeki deliği büyütmeden, tatlı tatlı döneceği günlere erişmemizi cenâb-ı Hakk’tan niyaz ederim.
Mâlûm-i âlîniz takriben on yıldır Türkçe üzerine hafiyelik yapan bu fakir, ifa ettiği iş gereği kafa karışıklığı had safhadaki iç ve dış müşterilere hizmet vermektedir. İşte o işlerin bel kemiğini oluşturan bir kelimenin yazımı noktasında “kanaat önderi” olduğuna hükmedilen kurumların ve/veya kişilerin laçka tavırlarının etkisiyle yanlış üstüne yanlışla tütsülenmiş beyinlerden salata kıvamındaki artıklara meyledenlerden olmamak için burada da çıktım huzurunuza…
Bu yazıyı -yine- Şevval Hanım’ın (Sam) “Sek” albümünü dinlerken yazıyorum. Rahmetli dedem Muharrem, Arif Sami Toker’in “Talihin Elinde Oyuncak Oldum” adlı bestesini pek severdi. Bir de Recep Bey’i (Kaymak) pek beğenirdi. Güzel türkü söylerdi. Hababam Sınıfı’ndaki Şâban karakterini de askerlik arkadaşı Ramazan’ı hatırlattığı için bi’ ayrı severdi. Ah, kara toprak! Kimleri almadın ki koynuna!
Bu ayın ne mukaddes bir ay olduğunun altını kalın kalın çizmek için cümle içinde “Ramazan” yazıp bir de aziz dostumuz apostrof marifetiyle ek getirmeyerek hicrî ayların bu müstesna üyesine saygıda kusur etmeyebiliriz, yoksa büyük R’lerle, kesme işaretleriyle emoji nesline kötü rol model olmaktan, yanlışlara yanlış eklemekten kendimizi kurtaramayız pek muhterem kardeşlerim, öyle değil mi?
Global köyün şakakları kırlaşmış geveze meşrubat şirketine (RC Cola değil tabii) hizmet veren iletişim şirketinin okumuş çocukları, hicrî ayların yazımını doğru dürüst bilmediklerinden on bir ayın sultanı, hicrî ayların dokuzuncusu ramazan (60 bin TL’lik yarışma sorusu olarak karşınıza çıkabilir) ayını (Zinhar “Ramazan Ayı’nı” değil!) ha babam “Ramazan’ın”, “Ramazan’lar” diye yazmaktalar. Sadece onlarla kalsa iyi, anlı şanlı nice büyük marka, “saygılı” (!) yazım şekliyle bu mübarek ayda günah üstüne günah işlemekteler. Allah taksîratlarını affetsin.
Mahyalarda sık sık gözümüze takılan şu “şehr”i de (Suşehri Niksar, yazmazsam kıyametin kopmayacağını kim garanti edebilir ki!) kısaca yazıvereyim. Öncelikle yanlış yazımı: “Hoşgeldin Şehri Ramazan”! “Hoş Geldin Şehr-i Ramazan” veya “Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan” yazan bir mahyaya tesadüf ederseniz o ışıklı harfleri dosdoğru dizdiren şahsa bir hayır duası göndermeyi ihmal etmeyiniz.
30 günlük zaman dilimine, kısacası yılın on iki diliminden birine Arapçada “şehr” adı veriliyor. Demem o ki bunun şehrimize hoş geldin ramazan, demekle bir ilgisi, illiyeti, bağı, korelasyonu yok! Dört adet birbirine benzeyen kelimeyi niye mi yazdım? Reklam camiasında anlam güçlendirdiğine dair söylentiler var böylesi benzer kelimeleri peş peşe sıralayınca, benden duymuş olmayın da…
Unutmadan, bu mübarek ayda oruç tutup tövbe edenlerin günahları “delete” edilirmiş! O bakımdan tövbe edin. Hayır, Edin Džeko’lu bir espri yapmayacağım, lütfen ısrar etmeyin, hem zaten unvanım bu kabil esprileri yapmaya da toplu kahkaha terapileri düzenlemeye de muktedir değil.
Bugün 27 Nisan Pazartesi, hava mis gibi ve ben nisan ayını pek severim. Ne de olsa içinde “insan” var!
Allah’a emanet olunuz.
Yorum bırakın