Devrik dize kurgusunun hikmeti!

Birkaç gündür argo, Divân Edebiyatı’nda argo kullanımı, Sürûri, Nâili, Sünbülzâde Vehbi arasında gidip geliyorum. Aradığım birkaç kitap vardı ve idefiks, kitapyurdu, pandora arasında mekik dokurken fazlasıyla popüler, hatta “aşşırı” medyatik o avukat-yazar-oyuncu beyin çıkacak şiir kitabının reklamına denk geldim kitapyurdu’nda: Sonra Giydirir Aşk Esvabını.

Aşk esvabını sonra giydirir, dese o “şiirsel” tonu vermeyecek, -mütedeyyin- gönüllerde şimşekler çaktırmayacak tabii, hemen o çok bilinen, şiir yazanların sık sık sarıldığı devrik nizam müessesesine müracaat edip kitabına koymuş adını: Sonra Giydirir Aşk Esvabını. Oldu da bitti maşallah!

Şu fakir Yamalı Poğaça’da dahi en ufak halk şakşakçılığı olmadı, olmayacak! Bir arkadaşım, yayımlanmış yazılarımın birkaçını okuduktan sonra şöyle demişti: “Abi, biraz halkın anlayacağı şekilde yaz, ben bile bazen anlayamıyorum.” “Bile”si şu: Dört yıllık üniversite mezunu, reklam sektöründe “art direktör”. Oruç Aruoba gibi mi yazıyordum ki? Yoksa dipnotları gani Hilmi Yavuz denemeleri gibi mi yazıyordum? Zannetmem. Gayet anlaşılırdı yazdıklarım, az buçuk mürekkep yalamış olmak kâfiydi esasen klavyeye düşürdüklerimin künhüne varabilmek için “mösyö”! Şunu demek istiyordu aslında: Survivor‘daki “Anlat Bakalım” oyununda “sürmanşet”in ne olduğundan bîhaber Yasin gibiler ve altı yüz küsur binlik takipçisine, “Şile bezi”ni hiç duymamış olan Berkan’a yaz abi, diyor. Kusuruma bakma arkadaşım, onlar için bi’ sürü gazete, onlarca TV kanalı, yüzlerce “yazar” da var, şair de…

Tekrar aslî konumuza dönelim: Bu adam işi biliyor. Hem de çok iyi biliyor. Her adımı planlı, attığı her adımda bir PR çalışmasının izi var. Bir Bedirhan Gökçe gibi “hisli duygular” katarak okuyor şiirlerini, yeri geliyor gotik E. Elönü’nün hayran bakışları karşısında eşine olan bağlılığını ballandırarak anlatıyor, yeri geliyor da geliyor…

Boynunda renkli renkli fularıyla da elinde yazarların alâmet-i fârikası addedilen (sık sık “adledilen” diyenlere denk geliyorum, aman ha, yanlış yoldasınız) mürekkepli kalemiyle de pozlarına tesadüf edebildiğiniz gibi kravatsızlığa özel önem atfettiğini de görebilirsiniz.

Tane tane konuşmaya, artikülasyona da özel önem verdiği aşikâr. Bunu da bir “iletişim” fonksiyonu olarak kullanıyor. Her adımı hesaplı her sözü planlı… İşte ben bu hesaplı kitaplı oluşundan zerre hazzetmiyorum, ey ahali! Zaten roman sanatında başarılı biri değildi. Bu benim görüşümdür elbette. Bir şekilde, daha doğrusu iletişim ağının çok çok sağlam olmasıyla oyuncu da oluverdi.

“Romanları ve oyunculuğu ile Türkiye’de ve dünyada büyük ilgiyle takip edilen” biriymiş! Hollywood’a kapak atar mı dersiniz? Ulu Manitu, sen bizi bu kırmızı urbalılardan koru!


Yorum bırakın