“Cumhuriyet gazetesinin 96 yılı, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin de 97 yıllık öyküsüdür. Yunus Nadi, 7 Mayıs 1924 günlü ‘Sunuş’ yazısında Cumhuriyet’in ilkelerini ‘Gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de bir parti gazetesidir’ sözleriyle özetledi. Bu ilkelerine de hep bağlı kaldı. Cumhuriyet, her dönemde gerçeği öğrenmek isteyenlerin, çağdaşlığı savunanların gazetesi oldu.” diye yazıyor 7 Mayıs 2020’de Hikmet Altınkaynak.
Cumhuriyet gazetesi, gençlik yıllarımdan itibaren doğru, kurallı Türkçenin bir kalesiydi. En azından benim için öyleydi. Bir kelimenin yahut bir noktalama işaretinin doğru kullanımının sağlamasını Cumhuriyet gazetesinden (zinhar “Cumhuriyet Gazetesi’nden” değil gençler!) yapardım.
Ya şimdi? “Sıkıntı” illeti Cumhuriyet’i bile eline geçirmişse durum vahim! Çaya, çorbaya “sıkıntı”! Üstteki gazete kesiği (“kupür” de diyebilirsiniz, “sıkıntı” yok!) bu vahametin vesikası maalesef. Oysa “sıkıntı” neydi? Huzursuzluk, gönül darlığı değil miydi? Bunaltıcı ruh hâli değil miydi? Ya kaygı, keder?
Herkes mes’ud mu mes’ud! Hakkı Devrim terk-i dünya eyledi, Şiar Yalçın da… Necmiye Alpay’dan ses yok. Attila Aşut var çok şükür!

Yorum bırakın