“Bu topraklarda cildiniz aşık olacak”
Bu bir slogan falan değil, sadece son günlerde “bu topraklarda” ve “cildiniz aşık olacak” sözü geçmeyen reklam filmi kalmadı da… Her neyse!
“Bu topraklarda cildiniz aşık olacak”
Bu bir slogan falan değil, sadece son günlerde “bu topraklarda” ve “cildiniz aşık olacak” sözü geçmeyen reklam filmi kalmadı da… Her neyse!
“Fenerbahçe söz konusuysa bütün diğer ayrıntılar teferruattır, tamam mı?”
“Ayan Beyan Mehmet Ayan”, bu vecîze için bir şey demek ister mi acaba? Ben dersem şayet kendimi tutamayacağımdan korkuyorum.
Bâb-ı Âli yüksek kapısından mürur edip geçerken yek bir atlı süvariye tesadüfen rastladım, deyip kabuğuma çekiliyorum ey necip Türk basını! Aaam, siz reklamcılar, “teferruat”a veya “ayrıntı”ya detail mi diyorsunuz şekerim? Çok öperim!
Gmail’imin Tanıtımlar sekmesine Pandora’nın bir e-postası düşmüş. Açıp baktım. Yeni çıkan kitapların duyurularından müteşekkil. Bir kitap dikkatimi çekti: Ece Ayhan Şiir, Tarih, İdeoloji.
Hemen tanıtım yazısını okumaya koyuldum, kopkoyu kahvemi yudumlarken. Bir cümle şöyle sona eriyordu: “… birçok düşünür ve yazar bu oylumlu okumaya eşlik ediyor.”
“Karanfil oylum oylum/Geliyor servi boylum” diye başladım mırıldanmaya. Of ki of! Entelektüel bir söyleme yelken açıldığı zannıyla şu “oylum” kelimesi devreye girmiyor mu işte o zaman BIST yönetimi gibi “devre kesici”yi devreye alıp okumayı yarıda kesiyorum. İkinci Yeni’nin “karaşın papazı” Ece Bey’e selam olsun!
Nasıl bir “ses sanatkârı” ile müşerref olduğunuzu anlayabilmek için Emre Yücelen’in hayret nidalarıyla incelediği videoyu da seyretmenizi hararetle tavsiye ederim. “Olm, n’oluyo lan, dur! Fa’yı gördük mü yahu, valla gördük, ‘ef dört’, mükemmel!”
O Ses Türkiye müdavimleri ve dahi o sahneye çıkmak için gün sayanlar ve o sahneden boynu bükük ayrılanlar da bu videoları bi’ güzel seyretsinler. Seyretsinler ki… neyse!
“Şarapsadım” diyen Metin Eloğlu’nu hatırlatan o “garipsedim” de ne tatlı ama!
Acun Medya nesli, “AŞK ve GURUL”u okuyunca yapılan göndermeyi çakozlamış mıdır acep? Nihal Yeğinobalı’nın çevirisiyle Can’dan çıkan, Jane Austen romanı Aşk ve Gurur’a kurulan köprü çok matah bir şey değilse de birbirinin benzeri başlıklardan bunalanlara Eyüp Sabri Tuncer Kolonyası gibi gelmiştir muhtemelen.
En azından benin içim ferahladı sabah sabah, ey Şeyma Subaşı’nın nafakasıyla neler satın alınabileceğini hesaplayan halkım!
Haydi, “ıvır zıvır”ın neyi işaret ettiğini bilmiyorsun diyelim. İnsan bu kadar mı emin olur yahu kendinden! MacBook’unu kurcalamaz mı insan? Bu nasıl bir özz güven ya? Nişantaşı rehberi Ahmet Hakan Bey, sesim geliyur mu? Sosyal medya adı verilen sanal dedikodu kazanında kepçe çevirseydim de gelmezdi sesim, bunu bilirim. Bu yaştan sonra akademik kariyer yapıp Öteki Gündem’e çıkmak için de uğraşamam valla! Birkaç kişi okusa ve görse bu cehaletin özz güven gösterisini kâfi.
Hürriyet gazetesinde köşe olan Ahmet Beyefendi, “IVIR ZIVIR ŞEYLER” başlığını münasip görmüş yazısına. Lâkin Sayın Hakan, “ıvır zıvır”ın ne demek olduğundan bîhaber ey biricik okurum, bildiğin bîhaber… Yazayım: Değersiz, kırık dökük, bir kıymeti bulunmayan vb. demek “ıvır zıvır”. “Kıvır zıvır” olarak da kullanılıyor. Ehemmiyeti bulunmayan şeyler için kullanılan bu sözü bir insan için kullanmak ise hakaretin daniskasıdır sevgili Cem 🙂 Hem dersini çalışmamış hem şişman herkesten de diyebiliriz buna Cem kardeşim 🙂 Her neyse, birer muz yiyelim en iyisi!
Hem Doğu Demirkol’u öveceksin (ki Eser Yenenler’in sağından atıp solundan geçer) hem “Fincanın Etrafı Yeşil” türküsüne bayıldığını köşenden binlerce okuruna ilan edeceksin… Sonra da “ıvır zıvır şeyler” diye başlık atacaksın, vay anam babam ve bamyam vay! Ege Bamyası bir vakitler benim için aramakla bulunmaz bir hazineydi, hey Gibbs günler hey! Parantezlere tahammülü olamayan nesil için yazdığımı da kim söyledi! Yok yok, soru sormadım, soru soruyormuş gibi yapıp çalım attım 😉 Hey güzel Allah’ım, beni niçin yarattın? Bakınız, “neden”i kullanmadım.
Haydi, ben ufak ufak yaylanayım…

Anadolu yakasının (reklam ajanslarında “Yakası’nın” yazılır) devâsâ AVM’si (“eyviem” diyenlere şahit oldu bu kulaklar) Emaar Square’e alt geçitten ulaşmaya çalışırken gördüğüm “Hoşgeldiniz” kabak tatlısı artık iyice kusma refleksi yaratmaya başladı bünyemde. Neyse ki Azericesini doğru yazmışlar. İyi de bu nasıl kafa a dostlar, var mı izah edecek bi’ babayiğit?

Bi’ de bu ülkenin Türkçesine ve noktalama işaretlerine inansanız… Bas bas bağırıyor “noktalı virgül”, bas bas… El sallıyor, hançeresini yırtıyor, “Buradayım, görmüyor musunuz beni, kullansanıza!” diye. Bu satırları klavyeye düşürürken “hançeresini”nin altını kırmızıyla çiziyor bir de bu program utanıp sıkılmadan ve bana şunları öneriyor: “hançer esini”, “hançere sini”! Kime, neyi anlatıyorum ki!
O “meraklı” reklam yazarı adayına yazıyorum: Bir ülkenin bugününe inanırsın; köprülerine, havaalanlarına… (…) Bir ülkenin yarınlarına inanırsın; gençlerine yatırım yapar…
Anladınız mı “kûenbi finansbank”a iletişim hizmeti (?) sunan “yaratıcı” ekip, anladınız mı?