Benim meselem Türkçeye ihanet edenlerledir. Benim meselem Türkçeyi katledenlerledir. Benim meselem Türkçenin namusuna tasallut edenlerledir. Benim meselem Türkçenin doğurgan bünyesini iğdiş edip “süper”, “yaşam”, “keyif” üçlüsüyle gününü gün edenlerledir. Benim meselem deyimlerini, atasözlerini ve dahi argosunu bilmeyenlerledir. Benim meselem ölümüne önem verilmesi gereken ayrıntılara burun kıvıranlarladır. Klişe deyişle, “büyük resme” ve onun mantığına bakmaya çalışıyorum karınca kararınca. Hatalarım yok mu? Var elbette.
Türkçeyi tuvalet kâğıdına döndürenlere veryansın ediyorum tabii. “Aşklar da özen ister” demiyor muydu Cemal Süreya? Türkçe özen istemez mi peki? Şöyle düşünelim: Bembeyaz, pırıl pırıl dişlerinizin arasına sıkışıp kalmış siyah zeytin artığı veya maydanoz kalıntısı nasıl bir intiba uyandırır muhatabınızda? Mesele budur. Buna kafayı takmak gerekir. Türkçe, Lamborghini nasıl üretiliyorsa o hassasiyetle, o titizlikle kullanılmalıdır. Özene bezene, pür dikkat, hassasiyetle, kılı kırk bir kez yararak… “Kartal görünümlü Şahin”lerin devri bitsin artık!
Haa, bunları niye mi yazdım? “Yayıncı kuruluş” rumuzuyla belleklerde yer eden şirketin keyfinin kâhyası olan TFF, milletin bir vekilinin de “yorumcu” olduğu “Digiturk”ün muhtemel ziyanını yamayabilmek telaşıyla ve kimi kurumları, kişileri memnun edebilmek gayesiyle, Süper Toto Süper Lig’de lider olan takımın yöneticilerine derin bir “of” çektiren “play-off” uygulamasına müşteri çekebilmek için “Süper Final” ilanları hazırlatıp İstanbul’un muhtelif semtlerine, köşelerine bir reklam çalışması yerleştirmiş.
Başlığımıza bakalım önce: SÜPER FİNAL. Metni de şöyle: 34 haftanın en iyileri Süper Toto Süper Final’de baş başa. O zaman Allah bir yastıkta kocatsın! Bu nasıl bir irtifa kaybı böyle! Reklam sektörüne dair laf edebilme cür’etini göstermem, “rasyoneli müşteriye açıklanmış” işler hakkında bir çift laf etmem “yetkili merci” olmadığım için hoş görülmese de demokrasi müsameresinin doludizgin oynandığı güzelim memleketimde vatandaşlık hakkımı kullanıp bu reklam çalışması için (de) birkaç paragraflık itirazımı tarihe kaydedeceğim.
Güzel kardeşlerim benim! Öncelikle Allah müstehakınızı versin! Vural Sözer üstadımın “Dil Haşlama”sı ile “İkilemeler”inden haberiniz yok, peki, TDK’nin internet sitesinden de mi haberiniz yok yahu? Bu nasıl bir cehalettir, bu nasıl bir aymazlıktır ve bu nasıl bir kendi diline bigâne kalmaktır böyle! “Baş başa” yazabilenler, “bigâne”ye laf ederler muhtemelen. O halde “yabancı”, “ecnebi”, “Fransız”… Yeter mi?
Yahu “baş başa” mı anlatır, bu “SÜPER FİNAL”i, “yapay” da olsa sözüm ona bu heyecan kasırgasını? “Baş başa” ne demek, hiç düşündünüz mü? Yok mu içinizde Türkçe bilen bir Allah’ın kulu? “Aaa, sorun”a gülen bir nesilden, hata yaptığında da “oops” çeken bu “dokunmatik” jenerasyondan çok yüksek hassasiyetler mi beklemekteyiz yoksa? Şu ifade kabızlığına bakın! İsyan etmemek mümkün değil! Süper Lig’de ilk dörde giren GS, FB, TS, BJK… Aralarında kıran kırana maç yapacaklar… Buna da “SÜPER FİNAL” diyeceksiniz… Ve kullandıkları ikilemeye bakın hele: Baş başa. Yahu, baş başa verilip bir mesele (Aaa, sorun!) üzerine konuşulur, müzâkere edilir… El ayak çekilince iki kişi/sevgili/dost baş başa kalır… “Birleşik zarf”tır o “baş başa”nız ve kıyasıya maç yapıp Süper Toto Süper Lig’in şampiyonu olacak takımı belirleyecek bu “büyük” maçlar baş başa oynanmaz! Bu ilan metnini ortaya çıkaranların, sevgilileriyle baş başa kalıp kalmadıklarını epey merak ediyorum.
Şöyle olacak galiba: “34 haftanın en iyileri baş başa” verip Simon Kuper’den girip Eduardo Galeano’dan çıkacaklar, yine baş başa şikenin etimolojisini irdeleyip Karl Marx’ın “halkın afyonu” tanımlasını masaya yatıracaklar… “Baş başa” ne demek bil-mi-yor-su-nuz! Kuru kuru “kreatif direktör”, “copywriter” unvanlarıyla caka satmakla olmuyor bu işler! Cem Yılmaz’a bayılırsınız. Ne diyor espri önderiniz: Eğitim şart.
Baş başa şu demek: “Başkaları olmadan birbirleriyle, yalnız olarak, başkalarından ayrı, kendi aralarında beraber olarak” demek kardeşlerim! Artık öğrenin. Metniniz de şöyle olmalıydı en azından: 34 haftanın en iyileri Süper Toto Süper Final’de karşı karşıya. Hatta “nokta” yerine, “ünlem” de koyabilirdiniz. “Ünlem”i de pek seversiniz.
“Reklam sektörü yengen” yazmak bana, belki inanmayacaksınız, büyük azap veriyor. Deyimlerimizi, atasözlerimizi, hele hele İngilizcede bulunmayan muhteşem ikilemelerimizi dibine kadar öğrenin artık. Mesleğinize saygı gösterin. Kendinizi dev aynasında seyretmeyi bırakıp ekmek yediğiniz işinize dev pertavsızlar tutun. Türkçeye tutunun. Az daha gayret edin, beni sizler var etmeyin!
Not: “Sanat yönetmeni” kardeşime de şunu demek isterim. Boğaz Köprüsü’nde gördüm ilkin “SÜPER FİNAL”inizi. Görür görmez, televizyon ekranlarını parselleyen “balcı” bir firmanın işi epey büyütüp “billboard”lara terfi ettiğini zannettim. Stadyum görseli pek olmamış. Cam kavanozdan fırlayan bir “bal topu” gibi gördüm ilk etapta. Algıda seçicilikti/r belki. Kahvaltı etmeden evden çıkmamak gerekiyor.
Yorum bırakın