
Tag Archives: Dünya
José ortaladı, Ortega y Gasset çaktı!
“Büyükbabalarımızdan daha rezil olan babalarımız, kendilerinden daha rezil olan bizleri dünyaya getirdiler ve bizler ise bizden de soysuz nesiller dünyaya getireceğiz.”
José Ortega y Gasset
“Önemli olan boyu değil, işlevi” ve uydurmacı araştırmacılar!
Dr. Haydar Dümen ile özdeşleşen, “önemli olan boyu değil, işlevi” sözü, tam da “duduk” için söylenmiş sanki. Durduk yere, en neşeli anında dahi bir insanı zırıl zırıl ağlatabilir bu küçümen (36 cm) enstrüman, öyle böyle değil!
The Last Temptation of Christ filminin (ki film çok zayıftı, sadece müzikleriyle ilgi odağı olmuştu) “sound track”ini harıl harıl aradığım yılları düşünüyorum da… Nusrat Fateh Ali Khan’ın o derin o yanık sesi bir yanda, kayısı ağacından mamul ve Ermenistan’ın ulusal çalgısı haline gelen “duduk”un iç acıtan o tınısı bir yanda… Peter Gabriel, Senegalli Youssou N’Dour’u da Avrupa müzik piyasasına sunacaktı, belliydi.
“The Feeling Begins”i hatırlayanlar mutlaka vardır. Pek çok belgeselde “fon müziği” niyetine kullanıla kullanıla haşat edildi güzelim eser, her neyse. Bu parçada “duduk”u Djivan (Civan) Gasparyan’ın üflediği bilgisi olmakla birlikte C. Gasparyan bu albümde değil, Hans Zimmer’in müziklerini bestelediği Gladiator filminde 72 yaşındayken “duduk” üflemiştir. Antranik Askarian “line up”ta vardı. Bir de Vatche Hovsepian…
1925-1978 yılları arasında yaşayan Vatche Hovsepian’ın 1989 tarihli bir albümde “duduk” performansını icra etmesi mümkün olmamasına rağmen öyle bir kepazelik ve öyle bir sorumsuzluk “araştırma” (!?) adı altında yayınlamıştır ki internetin nasıl bir çöp yığını olduğuna bundan “nefis” bir numune olmaz. Bu araştırma fakiri sözde makaleden ilgili kısma dair alıntıyı meraklısına yazının sonunda vereceğim. Okurken eminim siz de bu cehaletten utanç duyacaksınız. Bu “makale”yi* hazırlayanlardan biri “Amasya Güzel Sanatlar Lisesi”nde, diğeri de “Haliç Üniversitesi, Konservatuvar/Opera ve Konser Şarkıcılığı Bölümü”ndeymiş. “Makale”de koyu siyah dizdiğim ifadelerdeki “sallamalara” lütfen dikkat ediniz. Bu “makale”*, “Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mart 2020 • Cilt: 3/1: 131-165 DOI:” başlığında bulunabilir. Utanmadan “Araştırma Makalesi / Research Article” başlığıyla yer almış bir de! Neyi araştırmışlarsa artık!
Azeriler dut ağacından yapıyor, “balaban” diyorlar. Dağıstanlılarınki “yastı balaban” ve kızılcık ağacından… “Mey” demişiz biz; ceviz ağacının dalından yapıyoruz. Bu vesileyle mey sanatçımız Binali Selman’ı da analım. Bu mini minnacık, iki oktava kadar çıkabilen nefesli enstrümanı “millî çalgı” ilan eden Ermeniler ise “kayısı çubuğu” anlamına gelen “duduk”u yüzyıllardır aynı teknikle imal ediyorlar. Kayısı ağacından “duduk”un gövdesini imal edip ağızlığını ise Aras Nehri’nden kestikleri kamışı ham haliyle kesip yerleştirerek…
Araştırmacı (!) arkadaşlara haber vereyim: “petrole bulanmış bir ördeğin uçuşu esnasındaki görüntüler üzerine duduk çalgısını üfleyen sanatçı” diye uydurdukları senaryonun gerçekle zerre ilgisi yoktur! Fransız şirketi Ocora etiketiyle çıkan ve Ermeni müziklerinin derlendiği albümden V. Hovsepian’ın “The Wind Subsides” adlı yorumu “The Feeling Begins”e monte edilmişti.
Hakemli derginin VAR odası çalışmıyor besbelli. O “senaryo”yu kendi cümleleriyle okumak isterseniz burada: “Duduk çalgısı geniş bölgelere yayılırken bu etkileşim sürecinde, Türkiye de bu çalgıdan nasibini almış görülmektedir. Kendine has buğulu ve yumuşak sesi kulaklarımıza üfleyen sanatçı, Vache Hovseplanin olmuştur. Körfez savaşı yıllarında Peter Gabriel ile yapılan çalışmada petrole bulanmış bir ördeğin uçuşu esnasındaki görüntüler üzerine duduk çalgısını üfleyen sanatçı, tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştır. Vache Hovsepyan, Peter Gabriel’in ‘The Feeling Begins’ parçasını icra ederken 500 yıllık bir ilahiye de ışık tutmuştur.”
Gaflet gaflet üstüne!
Mustafa Ceceli adlı şarkıcının bir şarkısıymış bu efendim, ne güzel! Durun, gaflet bitmedi…

Bestecilere bakıyoruz şimdi de ve Allah’ın bir hikmetine şahit oluyoruz: Osman İşmen adlı bestecinin zaman içinde yolculuk yaptığını (“tayy-i mekân”) görüp sayıyla kendimize geliyoruz… Valla, şu internet bilgiye ulaşmak için büyük bir nimet!
Gaflet mağdurlarına şifa niyetine: 1610’da Polonya’nın Lvov şehrinde doğduğu ve farklı kaynaklara göre 1672, 1675, 1676 veya 1680 tarihlerinde ölmüş olabileceği yolunda rivayetlerin muhtelif olduğu, Türk müziğini notaya alan ilk şahıs, Leh asıllı bestekâr ve mûsikişinas Santûrî Ali Ufkî Bey’in asıl adı Wojciech Bobowski’dir. Bu nadide eserin güftesi ise III. Murad’a aittir. Hem Rum-Ortodoks kiliselerinde hem Mevlevî ayinlerinde icra edilmektedir.
Haa, işin matrak tarafı ise bu “dinî eser”in sözlerine biçilen kılıftır. Sağda solda, padişahın kaçırdığı namaza dair pişmanlığını dile getirdiğini ballandıran “mistik-hisli” cümleler okumuşsunuzdur muhtemelen. Elbette “mabadî” kaynaklı bir hikâyedir ve aslı astarı yoktur. Üstadın “Mecmua-i Sâz ü Söz” isimli elyazmasında bu istikamette tek bir ifade yoktur! Melodisi tatlı bir esere yakıştırılan bir tatlı dedikodu diyebiliriz. Ali Ufkî Bey, güftenin yazılmasından 60-70 sene sonra bestelemiştir bu güzide eseri. Atmasyon “uyku hikâyesi” öylesine kök salmıştır ki internet çöplüğünde, bu eserin macerasını size böyle yutturacaktır pek çok site!
İç-dış yıkama: Anouar Brahem, Halfaouine
Tunus’un medâr-ı iftiharı udî-bestekâr Enver İbrahim’in (“Anouar Brahem”) 18.09. 2000 tarihli ECM etiketli albümü Astrakan Café’nin mücevherlerinden “Halfaouine”in orkestra ile icraı siyasetle, corona illetiyle kirlenen ruhlarımıza iyi gelir umarım.
Akdeniz -Stavros Lantsias ile- ısınıyor!
Spotify adlı dijital müzik kütüphanesinin kıymetini, Akmar Pasajı’nda CD’den, plaktan 90’lık kasetlere kayıt yaptıranlar bilir! Ne büyük nimettir şu Spotify bi’ bilseniz!
Geçen hafta başında “haftalık keşif” sekmesini açıp dinlemeye başladığımda elim hemen o “kalp” işaretine gitti: To Waltz Ton Mation, Stavros Lantsias. “vals of the eyes” başlığı var o çoook meşhur “ekşi”de, hey Allah’ım! Nasıl, “gözlerin valsi” ne kadar romantik değil mi? Yazarken fark ettim de “romantik” kelimesinin de içini boşaltmışız… Yazık.
Eleni Karaindrou’ya götüren melodi zenginliği, yereli evrensele lehimleyen bir vizyon, dingin bir ruh hali… Ruhunuzun yönetmeni olduğunuz filmlere “soundtrack”ler Stavros üstadımızdan… Yayınlanmış albümlerine yelken açtım hemen. Yanılmamıştım. Berklee mezunu bir piyanist. Güney Kıbrıs doğumlu. Halkların kardeşliğine eminim o da iman etmiş bir “dünya vatandaşı”dır. Müzik varsa savaş yoktur. Hele hele jazz‘a meyletmiş bir yüreğin varı yoğu barıştır.
Human Touch grubunun saksafon icracısı David Lynch ve gitarist Yiotis Kiourtsoglou ile 1998 ve 2004 yıllarında iki albüm çıkartıyor. Aman diyeyim, Blue Velvet ile Lost Highway‘in yönetmeni David Lynch değil ha bu David!
Warner Music ile anlaşma gecikmiyor. Yıl 1999. Albümün adı Return. 2002’de de The Journey of a Note. Bana soracak olursanız, ki bana sorunuz, tam bir “ECM sanatçısı” Stavros ustamız. Manfred Eicher, bu “dünya sanatçısı”na ECM’in kapılarını açarsa hiç şaşırmam.
2011 çıkışlı Dairy of Dreams ise ayrı bir cümbüş! Davul setinde, vakti zamanında biz Akmar Pasajı müdavimlerini delirten Weather Report’un davulcusu Peter Erskine var! Lars Danielsson da kontrbasın tellerine konan kuşlarla muhabbete koyulmuş…
Dün akşam da “home office” çalışmaların baskısını temize çekmek için web âleminde bi’ sörf yapayım dedim ve karşıma enfes bir WordPress dostu çıktı: https://birinindunyasi.wordpress.com/2016/11/01/stavros-lantsias/
Gayet temiz anlatmış. “+1” demekle iktifa ediyorum. Ellerine sağlık. Onun da bu yazısını okuyunca kalbim, ruhum, gözüm Stavros Lantsias’ın besteleriyle dolu bu berbat gündem maddelerine nanik yaparcasına! “As Far as Your Eyes” adlı nefis bestesinin videosu da benden gelsin…
Yaşasın barış! Yaşasın kardeşlik! Yaşasın müzik!
