Tag Archives: Seyirci

“Daha, yani, hani, böyle, şey” veya Berfu Haşıoğlu

İşten pelte misali minibüslere, metrobüslere akıp televizyonun karşısına geçtiğimde, “tematik” kanalları gezerim. 45 dakikalık diziyi reklamlarla ve kendi programlarının reklamlarıyla 3 saate yaymayan, daha sonra da o diziyi tekrar tekrar göstermeyen televizyon kanallarına, memleketimizde “tematik kanal” adı veriliyor. İşte bu “tematik” kanallardan biri de SkyTurk adlı televizyon kanalıdır.

Bu televizyon kanalında, ha babam Berfu Haşıoğlu adındaki hanımı görmeye başlayınca, kimin nesidir kimin fesidir diye sunduğu programlara daha bir odaklanayım dedim. Vazife gereği katlandık. “Mevzubahis” adlı programında şarkıcıları, tiyatrocuları falan ağırlıyor. En azından, ben birkaç programda bu meslek erbaplarına tesadüf ettim. Son çıkan albümlerin tanıtımları, perdelerini açan tiyatrolar, oyuncuları… Bunlar iyi tabii.

Baba Zula’nın konuk olduğu “Mevzubahis”te, Baba Zula’nın müzik marketleri şenlendiren son albümünün satışa henüz sunulduğunu öğrendiğinde, Berfu Hanım’ın dudaklarından şunlar döküldü: “Daha, yani, hani, böyle, şey…” Yılmadım. Programı sonuna kadar seyrettim. Sevimli olmaya çalışmalar, espri yapmaya çalışıp becerememeler, genel kültür birikiminin yetersizliği, yerli yersiz kameraya bakmalar vs. SkyTurk’e değil de bir zamanlar Ersin Düzen’in de (şimdi NTV Spor’da -Sergen Yalçın ile TRT’ye transfer olmuş-) VJ’lik yaptığı Kral’a yakışacak jestlerle, mimiklerle “teen age” erkeklerin tav olabileceği (ki, onlar da bu tür yemlere yüz vermezler ya, neyse) sözüm ona iç gıcıklayıcı haller… Onu seyretmeye çalışırken bana bir haller oldu!

Tematik kanalların sonradan olma sarışın spikerlerine hasta olan erkekler, ekşi’sinden inci’sine tüm sanal sözlükçüler! Uyanın! Yeni bir Burcu Esmersoy hadisesiyle burun burunasınız! Adı Berfu, soyadı Haşıoğlu. Kendilerine 4 (yazıyla dört) adet program teslim edilmiş durumda. Kendilerinde nasıl bir hikmet, nasıl bir sunuculuk meziyeti varsa, nasıl bir diksiyon mükemmeliyetine sahipse… Ata binmiş, kılıçları da kuşanmış!

Az çok diksiyon eğitimi aldık, diksiyon kitapları okuduk (Suat Taşer mesela), Türkçeyi doğru dürüst konuşan pek çok tiyatrocudan selis İstanbul Türkçesi dinleme mutluluğuna da nail olduk. Can Gürzap’ı da, babası Reşit Gürzap’ı da dinledik, Nevin Akkaya, Pekcan Koşar, Toron Karacaoğlu, Tijen Par’ı da… Terk-i diyar eyleyenlere rahmet dilerim. Aramızda olanlara da uzun ömürler…

Berfu Hanım’ın “Mevzubahis”e konuk ettiği değerli tiyatrocu Celile Toyon [Uysal] hanımefendinin “Radyo Tiyatrosu”ndaki tertemiz diksiyonunu da duydu bu kulaklar. Ne şans! Berfu Haşıoğlu’nun sarıya boyanmış saçlarını, kırmızı ojeli tırnaklarını, ağır makyajını sollayan bir röportajcılık başarısına, zengin kültürel birikime, dosdoğru diksiyona rastlayamadım. Peki, Berfu Haşıoğlu’nda benim bir türlü görmediğim televizyonculuk, sunuculuk, röportajcılık marifeti ile tertemiz diksiyon nerede? Sanal âlemde “İtalyan oturuş” tarzıyla pek çok görseli var Berfu Hanım’ın. Televizyon programlarındaki “frikik”leri kayıt altına alıp internet çöplüğüne arz eden bir güruh da var maalesef. Baldır bacak meraklısı, beyinleri apış arasına sarkmış güruhun tespit edip yayına sürmediği ünlü veya ünsüz kadın yok neredeyse! Bu da bir sektör ve mâteessüf Berfu Hanım da bu sektörün gözde bir malzemesi olmuş. Konumuz bu değil zaten. Bu güruha bilahare değiniriz.

Hele hele baş ve işaret parmağının arasında bir çiftekavrulmuş tutuyormuş gibi yapıp gözlerini kısarak, reklamlara girmeden önce “küçük bir aranın ardından biz yine burdayız” demesi yok mu, tam anlamıyla evlere şenlik! O parmak hareketine eşlik eden göz kısmanın çok çekici, çok sempatik olduğunu zannediyor muhtemelen.

Berfu Haşıoğlu özel televizyon dünyasından bir numune sadece. Sarı saç, az buçuk işve, cilve, göz süzme vb. “donanım”la pek çok hanım kızımız kariyerlerine devam etmekteler orada ve burada, belki de şurada. Edebiyat dünyasında, basın camiasında, siyasette ve reklam sektöründe o kadar çok var ki Berfu’lardan… Saymakla, yazmakla bitmez! Nasıl söylesem; hani, böyle, yani, şey…

Not 1: SkyTurk, salı günleri yayınlanan “Delidolu”yu (“Deli Dolu” yazanlar da var) yayından kaldırdı. Artık “Tarihe Yolculuk” adlı program yayınlanıyor. “Popüler tarih” programlarında belli bir artış göze çarpmaktaydı zaten. Bu furyadan etkilenilmişe benziyor. “Delidolu”nun daimî “yorumcusu” B. Gökberk’in aynı gece yayınlanan “Radyocu” adlı programı da yayından kaldırıldı. Onun yerine “Lig TV”den seçmeler denilebilecek bir program yayınlanıyor. (13 Mayıs 2011, Cuma)

Not 2: Saçlarını koyulaştıran Berfu Haşıoğlu’nu, TRT 3’te “Gerçek Futbol” adlı bir programda gördüm. Bank Asya 1. Lig maçlarından özetlerin yer aldığı programın yorumcuları ise Ergün Penbe ile Gökmen Özdemir. Perşembe günleri de “Son Tahlil” adlı programda Ergün Penbe’nin yanına Gürcan Bilgiç oturuyor.

“Yok Böyle Dans”ın işbilir yapımcısı, Berfu Haşıoğlu’ndaki cevheri bakalım ne zaman fark edecek? “YBD”ye de katılırsa kariyeri “top” seviyesine ulaşabilir. Türk “erkeg”lerini hasta edip yataklara düşüren Kâmile Burcu Esmersoy “YBD”nin yeni sunucusu, belki sıradadır Berfu Haşıoğlu!


“New York”ta, ben diyeyim üç, siz deyin beş minare!

“Twitter” hesabım yok. Ali Atıf Bir’in yazılarının sıkı takipçisi de sayılmam. Ancak “sivri” çıkışlarıyla bir miktar zihin açıcı olduğu söylenebilir. A. A. Bir, “Mahsun’un filmi biraz komedi filmi olmuş galiba. Yalan marketing iş başında.” yazmış bir “twit”inde. Reklamın kötüsü olmaz! “Mahsun Amerikan film klişelerini arka arkaya koyup kurgulamayı film sanıyor.” derken haksız olduğunu söylemek de zor.

Türkücü Mahsun Kırmızıgül ne anlar filmden milmden kibri, çok bilmişliği değil bu. Popüler kültürün önemli bir figürünün yüksek bütçeli “gişe” filmleri çekip dünyalığına dünyalık kattığı bir yerde, sinema sanatının bol aksiyon, bol ünlü/popüler oyuncu, bol “action”, bol “meşaz”la anılan bir sanat dalına indirgenmesine itiraz etme hakkımı kullanıyorum o kadar. “Elitist” bir burun kıvırmadan ziyade, ucuz popülist yemleri kullanarak, sinema sanatının has ürünlerinden haberdar edilememiş seyirci kitlesine, “orta yol”dan “meşaz” verip caka satmaya karşı ters bir sestir buradaki cılız ses, hepsi bu.

Hürriyet Heykeli’nden sızan gözyaşı damlasından tutun Mustafa Sandal’ın ağzından dökülen lafı gediğe oturtan “meşaz”a, “Niyork” sokaklarında ters dönüp patlayan araçlardan Haluk Bilginer’in dualarına, zikir sahnelerine… Tam da burada “Takva”yı anmak gerek, farkı görebilmek açısından… Kör kör parmağım gözüne “meşaz”ın tıkış tıkış doldurulduğu ve ha babam “konuşan” bir filme tahammül edememe hakkım yok mu? Videoklip denen, hayal gücünü sıfırlayan saçmalığa da tahammül edemediğimi not edeyim. Bırakın müzik “konuşsun”, ben yazarım sözlerini… Bırakın “sinema dili” anlatsın, ben dinlerim onun sesini…

M. Kırmızıgül belli ki sinemayı seviyor. Buna eyvallah. Ancak cilalı sahnelerle, Hollywood tadında bir film çekmekle Yavuz Seçkin’e malzeme olmaya devam edecek anlaşılan. Hele hele âdet olduğu üzere, sinema eleştirmenlerine “ön gösterim” yapmak yerine, “önyargı”lı bir pas geçme de âkil yönetmen ruhuna aykırı gibi geldi bendenize. “Meşaz” kumkuması Kurtlar Vadisi benzeri bir senaryonun yardımıyla; Amerika’da hortlayan “İslami terör”e dokundurmalar, “demokrasi havarisi” Amerika’ya Türk polisleri marifetiyle tokat atmalar gırla… Tabii “Hollwood tarzı” bir filmin “action” sahneleriyle… Kurtlar Vadisi’ni seyrederek, ülke gerçekleri hakkında bilgilenenlerin, bu filmden memnun ayrılmaması düşünülemez. Bir filmin, “aynı amarikan filmleri gibi kanka” olarak beğeni cümlesinde yer alması, yayında ve yapımda emeği geçenleri memnun ediyorsa, bize ne düşeceği belli!

Bu filmi de, Güneşi Gördüm gibi “gişe yapacaktır”, seyredenler seyretmeyenlere kuşbakışı çekimlerden, Ali Sürmeli’nin yer aldığı zikir sahnelerinden bahsedecektir. Ters dönen minibüslerden, havada uçuşan roketlerden dem vurulacaktır. Sürprizli finaline şaşkınlıkla sarmalanmış beğeni cümleleri eşlik edecektir. M. Kırmızıgül yine filmi hakkında konuşmamayı tercih edecektir. Beyaz, programına Gina Gershon’u veya Dany Glover’ı çıkartabilmenin hesaplarını yapacaktır.

Rahmetli Ünsal Oskay’ın bu filmi seyredip o tatlı ve çetrefil üslubuyla biz fanilere bu filmin lezzetli bir analizini yapmasını isterdim. Shining’in aslında bir “korku filmi” olmadığını değerli Ünsal Oskay’dan öğrenmiştim de… “Niyork’ta Beş Minare” ise bu denli derin alt metin okumalarına gerek bırakmayacak ölçüde “kaba” iletilerle tıka basa doldurulumuş olsa da… Ridley Scott’ın “orta karar” işlerinden “Body of Lies”ın “Hollwood tarzı” Türk işi versiyonu olarak alın tepe tepe kullanın. Hatta elinize patlamış mısırınızı, meşrubatınızı da alıp M. Kırmızıgül’ün bu pahalı oyuncağına siz de bakın!

Rahmetli Onat Kutlar, “Sinema Bir Şenliktir” demişti. “Şenlik” başka, “curcuna” başka!


Gülay Özdem

Daha ilk haber cümlesinde dilin sürçüyor. Gece bültenlerinde “dil sürçmesi” ortalaman “3”ten aşağı değil! Tamam, hoş kadınsın; tamam “entel spiker” Banu Güven’i solladın baygın bakışlarınla. Tamam, kadın görmemiş erkeklerin çoğunlukta olduğu bir memlekette hayran bulmakta zorlanmazsın ve hatta “in” sensin (Bkz. “incense”) “seksi haber spikeri” klasmanında ve dahi anonimliğin tadını doyasıya çıkaran sözlükçüler âleminde belli bir popülariten var, tamam ama tökezlemelerini o davetkâr, o çapkın gülüşünle, o gülüşünü süsleyen “ben”inle, o ölçülü dekoltene düzülen methiyelerle daha ne kadar örtebileceksin?

Bu dil sürçmelerini erkek bir haber spikeri yapsaydı, “tematik” NTV’de ne kadar barınabilirdi acaba? Bunu sor kendine ve şu sürçme sorununa bir hal çaresi bul lütfen. Başını çok sallıyorsun. Ellerini de… Bundan “erkeg” seyircilerinin pek şikâyetçi olduklarını sanmıyorum elbette. Ancak, “tematik” bir TV kanalında bu tür jestler kendine güvenin göstergesi değil, haberin önüne geçen, haberi gölgeleyen tavırlardır. Ama ne gam! Senin şahsında, “tematik” televizyon kanallarının bütün spikerlerine soruyorum: Ülkü Kuranel, Başak Doğru, Sevim Canbaz, Şengül Kılıç, Jülide Gülizar, Nermin Tuğuşlu… Bu isimleri duydun(uz) mu? Bir büyük şirketin sponsor olduğu “üç büyükler”den birinin (“bayan” değil!) kadın voleybol takımının oyuncuları değil bu isimler! Onlar “sipıkır” değil, onlar “sunucu”.

Eli yüzü düzgün, kozmetik sektörünün tezgâhından çıkmış ekran güzellerini, az buçuk mürekkep yalamış ve hiç mürekkep yalamamış “erkeg” seyircilerin hayallerine, “gaste”lerin arka sayfa güzelleri misali, meze olarak sunmayı görev belleyen “tematik” kanallarımız bu huylarından ne zaman vazgeçecek acaba?

Gayet iyi biliyorsun ama… Sağ elini bel hizasında tutup dört parmağını açıp kapayarak veda edişine pek çok erkek “seyircin” hasta! Ben mi? Jan Garbarek’ten Hasta Siempre yorumuna hastayım! Hem de fena halde!

Not: “a HBR” (Hıbır’ı hatırlayanınız var mı?) adlı kanalda, “A4/Gece”yi sunuyor şimdilerde,  o ünlü dudak büzüşleriyle, abartılı jestleriyle… “Ben”ini de konuşturuyor tabii. Hele hele 01.06 ile 01.26 arasındaki el kol hareketleri o kadar yapay, o kadar yapay ki! Özellikle 01.20-01.26’ya dikkat! Acemi tiyatro oyuncuları gibi yapmayacaksınız Gülay Hanım. Bunları size kim öğretiyor Allah aşkına? Akıl hocanız kim? Varsa da, yoksa da haber sunumunuz (?!) çok feci. “Gibi yapmak”ın da bir haddi hududu olmalı. El kol, parmak hareketleriniz çok rahatsız edici olmasının yanı sıra gülünç de… Haber metnini tertemiz bir diksiyonla okuyun, bu yeterli. Gereksiz jestlerle sadece hazin bir görüntü veriyorsunuz. Bu tür sunumunuzun çok başarılı olduğunu söyleyenlere de itibar etmeyin. Benden ikaz etmesi. Vasatiyetin hayatın her alanında pis pis sırıttığı bir devirde, bu ikazları kim umursar, o da ayrı bir mesele. Son olarak, NTV’deki halinizi aratır halde olduğunuzu da not düşeyim.

http://www.seyretsen.com/gulay-ozdem-ile-a4-gece-10-06-11-a-haber-10816