– Bu dünya böyle. Yazarsın okumazlar. İşgüzarlık edenler de çıkar. Derler ki; “Okunmuyorsan, ne yazıyorsun?” Bu dünya çiğ süt emmiş, demiyorum. Bu dünya süt emmiş mi sahi?
Kendini dinle ve yaz. Ayrıca; inle, mimle, kalbini parçala ve bize göster kanayan yanlarımızı. Seni dinlemek, sende kendini görmek isteyenlerin olabileceğini de, aklından çıkarma.
– Patileri pilli kediler, masallarda mı olurmuş? Yağmur yağıyor içime. Üstüm başım kupkuru. Hatta, avcumda gökyüzü, yanaklarımda kurşunî bulutlar… Canım sıkkın. Canı cehenneme John’ın! Sebepsiz. Belki de, mürebbiyesidir ruhumun sebep! Dedim ya, canım 500 T gibi!
Capitol’de pizza yemiştim anna’nemle yıllar önce. Canım anna’nem! Tabağındaki pizza dilimlerinden sucuğu en fazla olanını bana vermeye çalışıyordu… Toprağın altında şimdi. Kürek kürek toprak atarken kabrine, yüreğim un ufak oluyordu; eriyordum, yanıyordum, ellerimi hissetmiyordum.
Hiç kimse, ben okunmak istemiyorum, diyemez. Yazıyorsak ve bu bir nevi potkal ise okunmak istiyoruz. Bak, bir de buradan bak hayata, bu da var, diyoruz. İnternet çöplüğünde, kırık bir kürdanız. Bilginin bu kadar kolay elde edilebilir olduğu, bilginin bu kadar kolay deforme edilebildiği bu hızzz dolu dünyada kırık bir kürdanız. Bu hoyrat ormanın figüranıyız.
I have a dream, der ya Martin Luther… Ne zaman ki, vapurda, minibüste veya otobüste… Bir “baaayan”ın elinde ya Ahmet Hamdi Tanpınar ya Oğuz Atay ya da Haldun Taner görürüm, işte o zaman kırık kürdanlar bir epe asaletiyle doğrulur gökyüzüne…
04 Mar 2010 at 2:05 PM
efendim, diliniz sivri. bu bir gerçek. olanı olduğu haliyle öyle bir seriyorsunuz ki bazen önümüze, sizi okudukça yalan dünyanın ne kadar yalan olduğu içimizdeki boşluklarda biteviye yankılanıyor. bazen Warnock’lanmaktır yazının kaderi, muhtemelen sizin yazılarınıza da musallat olmuş bir illet bu. “biraz olayları ti’ye alın” diyemem. bilirim, tarzınız değil.
yazının dediği gibi internette dertleşiyoruz işte, derdi döküyoruz ummana, biz söyleyip biz dinliyoruz. üstad da öyle yazmamış mı zaten? fakat bir sıkıntı, bir sürekli değiştirme isteğiyle dolu birçok internet kullanıcısının içi. ellerindeki cep telefonlarının kimbilir kaçıncı olduğunu unuturlar, ödemek zorunda oldukları kredi kartı borçlarını unuttukları gibi. sanal alem deniliyor ki dokuz tık’tan sonra insana dertlerini unutturuyormuş. dokuz tık’a bakıyor hepi topu derdi baştan savmak. beyin uyuşuyor. günün yorgunluğu rafa kalkıyor. bunu da mümkünse birşey okumadan resim video izleyerek yapmayı tercih ediyor birçokları. kitabın değerini bilenlerin az olduğu gibi internetteki blogların değerini bilenler de hala az sayıda ve onları bulmak asıl önemli olan. ama nasıl?
anneannenizin ruhu şad olsun. sizinle geçirdiği anlarla mutlu mes’ud tamamladıysa ömrünü, ne mutlu ona. daha nice yalnız anneannelerimiz var dünyada, yalnız öleceklerini biliyorlar üstelik.
05 Mar 2010 at 3:45 PM
Bu internet nasıl birşeydir? inanılır gibi değil! gugula pilli pati yazdım arttırdım, bu yazıyı buldum, ”patileri pilli kediler” demiş yazar, altında pilli pati’nin yorumu. şaştım kaldım.