AŞK-I MEMNU veya bir dizi fiyasko!

Hâlâ “arama motorları”na “Bihter altıpatlar”, “askı memnunun son bölümü”, “aşkı memnunun final raitingi” gibi sözler yazılıp tam bir fiyasko olan “Yasak Aşk” adlı televizyon dizisine “ilgi ve alâka” gösteriliyor. Uyan ey halkım! Ayıl ey halkım!

“Tematik haber kanalı” olacak “ne te ve”nin ana haber bülteni de “AŞK-I MEMNU VEDA” adlı müsamere için Suada’da düzenlenen “event”e canlı bağlandı ya! Pazarlamanın, cilalamanın şahikası! Kıvanç Tatlıtuğ sarı saçlarının, mavi gözlerinin kremasını dizi başına aldığı uçuk paralarla yedi ama yetmedi, THY de bu “trend” lokomotifin vagonlarından biri olan Kıvanç’a sarıldı. (Beren’e de Patos sarıldı, bilmeyenlere -yoktur ya- haber verelim.) Neyse. Güle güle, hatta katıla katıla harcıyorlardır paracıklarını… Biz iç çekmeye devam edelim, adaletin bu mu dünya diye diye, Orhan Baba tevekkülü içinde…

Güzel genç kızlarımız, saygıdeğer ev kadınlarımız! Size aylarca seyrettirilen şey, asla ve kat’a Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu’su değildi! Bunu anlayın artık! Dandik dizilere prim vermeyin daha fazla! Size, köklü ve “çok zengin” bir aile içinde cereyan eden bir “yasak aşk” öyküsü göstermeye çalıştılar. Çalıştılar… O kadar! Bunu yaparken de, tiyatrocu olmaya heves edenler için düzenlenmiş bir yarışmadan, diğer heveslilere göre eli yüzü daha düzgün olan ve sahne üzerinde daha az sırıtan bir oyunculuk performansı sunan genç bir kızdan devşirilen “Bihter”i imal ettiler. “Behlül” için de, “Best Model of Turkey” yarışması birincisi Kuzey Avrupa ırkına yakın, beyaz tenli, sarı saçlı, mavi gözlü, “buz adam” kılıklı, oyunculuk performansı yerlerde sürünen bir genci buldular. Eh, Yılmaz Güney’in eski eşi ve mihrabı hâlâ yerinde bir Nebahat Çehre (ki dublaj sanatçısı Gülen Karaman’ın hakkı yenmesin) ile “çıtır/Lolita” kadrosundan bir “Nihal” ile yılların tiyatro oyuncusu Selçuk Yöntem de “Adnan Bey”… Ha “Bihter” yerine “Berna” olmuş, ha “Behlül” yerine “Berhan”, ha “Nihal” yerine “Nermin”… “Adaptasyon” bile olamayan bu garabette (iki ayaklı, dört hortumlu ve altı kanatlı bir fil hayal edin lütfen), sözde Nihal’in yakın arkadaşı “Sex and the City”den bahis açabiliyordu! Ört ki ölem! Mensubu olduğu televizyon kanalı ve tüm iştirakleri de bu diziye dair incir çekirdeklerinden kubbe imaline kalkınca, alın size yılın müthiş dizisi Aşk-ı Memnu! Yerseniz tabii!

Gelelim dün akşamki “Veda” bölümüne… “Kına gecesi” sahneleri tam bir felaketti! Bekârlığa veda partisi de tam bir ufuksuzluk örneğiydi. Burjuva (ayıp olmasın diye “sonradan görme” yazmıyorum) mensuplarının “bekârlığa veda” partilerinin bu kadar “edepli” seyrettiğini düşünen var mı? Güldürmeyin adamı! RTÜK korkusu ne senaryolar yazdırtıyor insana!

Hele hele CNBC-e’nin favori dizisi “24”vâri numaralar neydi öyle! Bihter’in mezar taşını birkaç kez gösterdiler “fan”larına… “24 Haziran 2010” idi ölüm tarihi! Aman pek esprili, pek yaratıcı! Sanki tüm dizi boyunca “eş zamanlı” bir teknik kullanılmış gibi… Hey Allah’ım! Bu ne zıpçıktılık, bu ne fason özenti böyle! Başımı sağa sola sallayarak ve lâ havle çekerek bakmaya çalıştığım sahnede, koyu renkli güneş gözlükleriyle tam takım musalla taşının başında toplaşan cemaatin cenaze namazına durduğu anda çalan “müzik” beni benden aldı! Nasıl almasın ki! İç bayan ve her sahnede baskın haliyle kulak tırmalayan “acıklı” fon müziği, yerini Bach’ın “Air on the G String” eserine bırakmıştı! İç burkan, hüzünlü müzik olarak bunu bulabilmişler demek!

Neyse ki, bu berbat müsamere bitti. Dizinin başrol oyuncuları küplerini bir güzel doldurdular. Afiyet olsun. İkinci derece rollerde oynayanlar da durumlarını düzeltmişlerdir. Olan yine set işçilerine, ışıkçılara, “key grip”çilere, “best boy”lara olmuştur. Yapım şirketinin sahiplerinin parmakları uyuşmuştur para saymaktan…

“Uyuyan Güzel” rolünü yıllardır aynı şaşmaz azim içinde oynayan halkımızın uyanmaması için tüm popüler kültür endüstrisi de harıl harıl, gece gündüz, deliler gibi çalışmaya, Barthes, Lacan, Chomsky, Ünsal Oskay, Habermas, Jung, Canetti, Luhan gibi adları öcü kisvesine büründürüp okunmaması için ellerinden geleni yapmaya devam edecektir dört dönerek ve futbolun göz kapaklarını ağırlaştırıcı gücüne abanarak…

Gökten üç elma düşmüüüüş… Biri Shrek’in dublajcısına, biri Shrek’in yakın dostu eşeğin dublajcısına, biri de hafta içi her gece mezar taşı beyazı dişlerini göstere göstere gülen (!) kadının başına…

– Ay kııız, Bihter’in giydiği o beyaz elbise ne kadar hoştu di miii?

– Evet, aynen öyle!

Not: Ah şu yufka yüreğim yok mu! Gördüm ki “gugıl”lara “aşkı memnu cenazede çalan müzik” yazılmakta, “çılgınlık” hâlâ had safhada… Ah şu yufka yüreğim, ah! Ama bu son, ona göre… Link emrinizde:

http://video.google.com/videoplay?docid=-4698890410553974385#


Yorum bırakın