Saat 10.29. Reklamcılar Derneği’nden elektronik posta kutuma düşen e-postanın “konu”su: “23. Kristal Elma Ödül Töreni 28 Haziran’da Suada’da. Biletinizi aldınız mı?” Hayır, almadım.
Güven Borça’nın, 03.06.2011 tarihli “Bullets” yazısında reklamcıların Türkçe hassasiyeti noktasındaki özensizliklerine değindiği bir “bullet”ını okuduğumda takriben dört yıl öncesine, 15.05.2007 tarihli, “Bir türlü sev(e)mediğim laflar”yazısına gidiverdim. “Kofra” kelimesine dair birkaç cümle yazmıştım. O vakitler gümbürtüye giden “katkı”mı sizlerle de, yüzlerce, on bin yüz milyon “takipçim”le de paylaşayım: “‘Mazeretim var asabiyim ben’ şarkısı eşliğinde yazılmış bir yazıya benziyor. Bilgilendirici olması umuduyla diyeceklerim var: Öncelikle ‘kutucuk’ ne kutucuğudur? Annemizin/eşimizin takılarını sakladığı ‘kutucuk’ da olabilir mi? Niçin olmasın? Yazalım: Halk arasında, ‘sokaktaki adam’ tarafından ‘kofra’ olarak bilinen bu sözcük (coffret), bir yapıya bağlanan elektrik hatlarının ve ana sigortaların toplandığı kutuyu/kutucuğu ifade etmekte kullanılır. ‘Gaufre-gofre’ ise, baskılı kâğıt ya da kumaşı ifade eder. Etimolojik açıdan “kâğıt helva ve arı peteği” anlamı da taşır. Buradan da çikolatalı ‘gaufrette’e ulaşırız sakince… ‘Yaşam’ da benim sev(e)mediğim bir kelimedir. Meramı iletmekteki güdüklüğü bir yana, hecelendiğinde ortaya çıkan kelime, bir vakitler muhafazakârlığıyla bilinen TV kanalında “yassah hemşerim” duvarına toslamıştı.”
Birkaç ay sonra Güven Borça’dan bir e-posta aldım. Şöyle yazıyordu: “Az önce yazılarıma gelen yorumları okurken ‘kutucuk’ ile ilgili katkınızı gördüm. Daha önce gözümden kaçmış kusura bakmayın. Dil konusundaki birikiminizi ve hassasiyetinizi gösteren başka yazılar da hatırlıyorum. Acaba benim iki yıldır süren YTL takıntım hakkındaki görüşünüzü öğrenebilir miyim?” Dil konusundaki hassasiyetime göstermiş olduğu teveccühe teşekkür edip şunları eklemiştim: “15.09.2005 tarihli M. Türkiye web sitesinde ‘YTL üzerine sorular’ başlıklı yazınızı okudum. O kadar haklısınız ki! Bahsettiğiniz bu husus, devasa gündem maddelerinin en fazla üç gün soluk aldığı bir memlekette, maalesef ‘sektör içi’ tartışma babında kalmaya prangalı bir konudur. Yalapşap bir hayatın karton figürlerine döndürülme süreci içindeki birey olamamış ‘bireyler’ için ‘yetele’ meselesi o kadar tali kalıyor ki! Şu kadarını söyleyebilirim: Sizde arıza yok! Arızalı olanlar bu ‘yetele’ kepazeliğine kayıtsız kalmakta direnenler, umursamayanlardır!
Hadiseye nereden bakıldığıyla ilintili tabii bu husus da… Siz ve ben, ‘yetele’ karmaşasına ses yükseltenler, “arızalı” görülebiliriz. Başka işimiz yok mudur da böylesi detaylarla uğraşırız?! Öte yandan da, şeytan ayrıntıda gizlidir, ‘motto’su işyerlerindeki panolarda ‘entelekt’ bir figür olarak sergidedir, o ayrı! Bu ‘yetele’ saçmalığı hayatımızın her detayında gördüğümüz umursamazlığın, sorumsuzluğun, incelikten yoksunluğun, benim işim değil anlayışının neticesidir.
Hayatımızı ‘doğrudan’ ilgilendiren ‘hayati’ konularda bile suskun kalanların, bu ‘küçük’ detay için kafa yormalarını, ne yazık ki acı bir hakikattir artık, bekle(ye)miyorum. Haklı isyanınızın yanında olduğumu bilmenizi isterim tabii ki!”
Yıllar sonra geldiğimiz noktaya bakalım. Güven Bey, “Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar Mı?” kitabını imzaladı, bu fakir de “FTS”sini… Hakikaten tam bir “marka uzmanı” vardı karşımda. Ofisindeki kısa ama doyurucu tanışma faslından sonra aralıklarla yazıştık. En son “Markaname”nin manifestosuna “tashih” desteği vermem rica edilmişti. Verdim. “Name” ile “nāme”nin farkından, espas bolluğundan bahsettiğim bir e-posta gönderdim. MARKAM’ın “Markaname“sinin “İsim Bulma Süreci“nin üçüncü satırında bir “espas” ile iki noktalama yanlışı -maalesef- hâlâ yerli yerinde!
Güven Bey ile bu satırların yazarının kişisel ilişkisini es geçip reklam sektörünün haylaz çocukları, RYD’nin kitaplarına iltifat göstermeyen “reklam yazarları”na gözlerimizi çevirelim ve kaç arpa boyu yol alınmış acaba, ona bakalım. Durum iç açıcı olmadığı gibi, iç acıtıcı bir seyir izliyor maalesef. Cioran, “bir virgül için ölünebilen bir dünya” ütopyasında yapayalnız. “Twitter”da “Survivor” geyiği çevirip “Facebook”ta görsel/video paylaşmayı Bilge Karasu, Refik Halit Karay (soyadını tersten okuyun, eğlenirsiniz belki) okumaya tercih eden reklam yazarları nesli varolduğu müddetçe bu işler çok zor Yonca! Entel dantel kisvesiyle caka satmak için bir ölçü de Bülent Ortaçgil iyi gider!
Güven Borça’nın dört yıl önceki feryadını hâlâ ve hâlâ duyan yok! Reklam sektörüne bakarsanız irili ufaklı duayen çok! Hakiki duayenler de reklam sektöründen yavaş yavaş elini eteğini çekiyor. O yüzden “yeni fırçalanmış gibi ferah nefes” ucubesi karşımıza dikiliyor bütün sakilliğiyle! Milimetre hesabıyla ilerlemek ne kelime, fersah fersah gerileme ve çürüme timsah ağzıyla reklamlardaki Türkçe kullanımını yiyip bitiriyor gözyaşları eşliğinde.
Güven Borça, 03.06.2011 tarihli Marketing Türkiye’deki “Bullets” yazısının bir “bullet”ında yıllar önceki feryadına, maalesef, devam ediyor. “Reklam yazarı” ile “metin yazarı” ayrı şeylerdir diyenlere geliyor: “Ne sosyal sorumsuz bir tayfaymışsınız siz reklam yazarları yahu? Ne dil umurunuzda ne de herhangi bir sosyal mesele. Neredeyse bütün inşaat projelerine İngilizce adlar vermeye de devam ediyorsunuz.” diye yazmış Güven Borça, “lira” yerine -hâlâ- “TEELE” denmesine dayanamayarak.
Keşke sorumsuzluk, özensizlik, sallapatilik sadece reklam yazarlarıyla sınırlı kalsa… Koskoca Reklamcılar Derneği, IQ’su yerlerde sürünenlere, seyrederken hiçbir düşünsel çaba harcamayı göze al(a)mayanlara yönelik “Survivor” adlı programı temel almış, reklam çalışanlarına gönderdiği e-postada. Yetmemiş. “Suada” üzerinden “su”, “ada” ve anlı şanlı “Survivor”dan yola koyulup bir espri (?!) yapıp “23. Kristal Elma Ödül Töreni”nin 28 Haziran’da düzenleneceğini şöyle duyurmaya karar vermiş: “Bu adada survive etmek kolay. Önemli olan adadan elmasız dönünce nasıl survive edeceğiniz.”
Aman ne yaratıcı! Aman ne matrak! Aman ne fırlama bir kelime oyunu! Reklam sektörünün bütün reklam yazarları! Reklam sektörünün bütün kreatif direktörleri! Silkinin, kendinize gelin artık! Taharet bezine çevirdiğiniz Türkçenin bayrağını artık yerden kaldırın!
Yorum bırakın