Proje tuttu! İşlem tamamdır! “Reklamın iyisi kötüsü yoktur”a iman edenlerin duaları kabul oldu! Mrs. Elif Shafak’ın İskender’i hakkında yazı yazmayan kalmadı maşallah! Bu isteniyordu ve oldu! “200.000+20.000” yetmez! 200.000 daha basılsın! Mrs. Shafak’tır; roman da yazar, Seda Sayan’ın programına da çıkar!
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. İskender’in kapak çalışmasını bir grafik sanatçısına sipariş etselerdi, Mrs. Shafak’ın son ürünü bu kadar konuşulur muydu? Elbette hayır! Mrs. Shafak (ve ekibi) bu reklam kampanyasıyla/kumpanyasıyla ticarî bir başarı elde etmiştir. Bu açıdan Mrs. Shafak (ve ekibi) doğru yoldadır. Hayırlı satışlar olsun!
Bir bardak suda kasırga imal edenler, avuçlarını pek güzel ovuşturuyorlar. Biz de Ferrari görünümlü Şahin’lere binbir emekle, güçlükle elde ettiğiniz paracıklarınızı heba etmeyin, diye yazıyoruz.
Mrs. Elif Shafak için imanlı bir okuru, -noktasına virgülüne dokunmadan- “Muhteşem biri hem yazar hem kişilik olarak, Bu kadar saldırı olun doğru yolda olduğunu gösterir bu ülkede.” yazmış. Gözlerine perde mi, mil mi çekildiği hususunda karar veremediğim bu okurda tecessüm eden zihniyet profili Mrs. Shafak’ı var etmiştir. Elbette PR çalışmalarının da sağlamlığıyla. Yurt dışından (İskender Londra’da yazılmış) ülkesindeki “tabu” konulara değinmesini hesaba katmıyorum. İskender’in -varsa- edebî değerine dair adam gibi eleştiriden ziyade, yok Zadie Smith’ten mi “arak”, yok kapaktaki roman kahramanı pozu, yok kadın bedenindeki erkek, yok şu, yok bu! Lafı eveleyip gevelemeden diyeceğimi diyeyim: Sıradan bir okur olan bendenizi rahatsız eden husus/lar; Mrs. Shafak’ın “gönül insanı” pozu takınıp “proje”lerini ve “proje insanı” oluşunu tasavvuf tülüne sarıp sarmalayarak gözlerden kaçırmaya çalışması, tatsız tuzsuz, renksiz, kupkuru, çeviri kokan (ki zaten çeviri!), okuyanın dimağında yoğun, kıvamı okkalı edebî tatlar bırakmayan cümlelerini, “Oryantalist” çıkışlarıyla ve sıkı bir edebiyat disiplininden geç(e)memiş (kesinlikle “okur” değil!) “müşteri”leri kakalamaya çalışmasıdır. Tasavvuf ehli bir insanın gönlünün razı gelemeyeceği pek çok “yamuk” yapmıştır, Mrs. Shafak. Görmek isteyen gözlerin önündedir olan biten. Bakmaktan korkmayın. “Fan”ları tarafından bir “ilahe” olması bir şeyi değiştirmez. Popüler kültürün bir “yazar”ıdır. Ahmet Selçuk İlkan ne kadar “şair” ise Mrs. Shafak da o kadar “yazar”dır. Bir daha: Teşbihte hata olmaz uyarınca; Ahmet Hamdi Tanpınar benim nazarımda Lionel Messi ise Mrs. Shafak da Faroe Adaları Master Lig takımlarından B71 Sandoy’un B takımının yedek kulübesindeki bir oyuncusu mertebesindedir.
Mrs. Shafak’ın gözünü, Zadie Smith’in İnci Gibi Dişler’inden (“White Teeth”) esinlenmeye (?) götürecek kadar çok satma hırsı bürümüş olamaz. Hoş, Zadie Smith’in de “sicil”inin pek temiz olduğu söylenemez, her neyse. Orhan Pamuk ile Halil Berktay’ın daha bir “isim” yapmasında, resmî söylemin dışına çıkıp verdikleri demeçler ne kadar etkili olmuştur acaba? “Üçüncü Dünya”nın yazarlarının Batı’da ciddiye alınması için kendi ülkesine birkaç sağlam kroşe çıkarması bir mecburiyet midir? Naipul gibi Mrs. Shafak da “isim” yapmaya böyle böyle başlamamış mıydı? Gayet “oriental” demeçleri sebebiyle 3, 0 ve 1 “mağduru” olan bir yazar profilini Batı dünyası epey sever. Şurası kesin ki oyunun kurallarını çok iyi özümsemiş bir “proje” insanıyla karşı karşıyayız. At binenin, kılıç kuşananın! Karınca kararınca diyoruz ki uyanın!
Sizleri bilemem ancak ben bu işbilir, uyanık “proje” insanlarından bıktım. Büyük holdinglerin çalışanlarını Gebze taraflarına getirip götüren servislerde silme İskender okunuyor. “Plaza kadını”nın bavul yavrusu çantasında mentollü sigaranın yanı sıra bir de İskender var artık! İşte bu! Büyük reklam ajanslarının “kreatif”leri, elemanlarına “İskender i okuyan var mı?” diye soruyor. İşte bu! Mrs. Shafak röportaj üstüne röportaj veriyor, haksızlığa uğramış masum yazar rolünü layıkıyla oynuyor. Hatta yaşıyor! Bu işte! Bu işte bir iş var! Meyve veren ağaca taş atıyormuşuz. İyi de dut ağacında portakallı ördek biter mi? Tasavvuf ateşini dürüstlük, samimiyet, ihlâs yakar. Meyve veren ağaç masalına ise karnımız tok.
Ne yani, Mrs. Shafak’ın (ve ekibinin) aklına -erkek kılığına bürünerek- roman kahramanı pozu verip kitabın kapağına konuşlanmak geliyordu da rahmetli Oğuz Atay, İhsan Oktay Anar, Hakan Günday çayda çıra mı oynuyordu? Bir “yazar”, okurunun hayal gücüne gol atmaz! Atmamalıdır! Yerli “sit-com”ların altına döşenen kahkaha efektleri ne ise Mrs. Shafak’ın sözde roman kahramanının kılığına girip kitabın kapağına oturması da aynı şeydir. Önce apaçık ve çok bayat bir reklam, sonra hayal gücüne sille tokat girişmek… Netice: Mrs. Shafak United 3 – Hayal Gücü 0! Videokliplerle büyüyen, yetişen nesil ile has edebiyat tedrisatından geçememiş pop-okurların bunu dert etmeyip Mrs. Shafak’ın erkek kılığında kapakta yer alışını “ay ne orjinal ya” diye bağrına bastığına şüphem yok. O kadar yok ki az buçuk okuyup yazan fakir kulunuzun itiraz/eleştiri hakkını kullanmasını, “sen kimsin lan”larla karşılayan pek çok pop-okurun varlığını ta iliklerimde hissediyorum. Eksik olmasınlar. Beni (de) sizler var ettiniz. Sağ olun, Warhol’un!
Videoklipler hayal gücünü iğdiş eder. İmgelemini sıfırlar insanın. Verili olanı alan okuyucu/seyirci hayal gücünü çalıştırmaz, dolayısıyla tembelleşir. Pinekleyen nöronlar volta ata ata erir. Yaratma gücü, canlandırma hassası elinden alınan okurda/seyircide tekdüzeliğin meşalesi elden ele geçip durur. Yazar, roman kahramanlarını kendi beyninde, ruhunda yoğurup okura sunar. Okur da kendi kahramanını (söz gelimi İskender’ini) yaratır kafasında. Bir yazar, okurunun hayal gücüne tahakküm etmeye yeltenmez. Tacir gibi düşünmez. Erkek kılığında roman kahramanı pozu vermek pek “orijinal”, pek “farklı” bir fikir gelmiş olmalı kitabı pazarlayan ekibe. Bunun ürüne/mala; yani İskender’e ne faydası oldu? Olan şu: Bu “sansasyonel” girişim sayesinde baskı rakamları artıp duracak, cümle âlem yazı üstüne yazı yazacak, cepler dolacak. Sonra? Kokmuş, ucuz bir reklam çalışmasının kaymağı güle oynaya yutulacak. En büyük gazetelerin büyük mü büyük “kanaat önderi” yazar kadrolarından tutun magazinel edebiyat programlarına, oradan da bencileyin adı sanı bilinmeyenlere dek şu meşhur İskender üzerinde kalem oynatmayan, klavyeye eziyet etmeyen bir Allah’ın kulu kalmayacak.
Tarihe not düşmüş olayım: Has edebiyatta “sansasyonel” buluşlara hiçbir zaman yer yoktur. Kelimelerinizin, cümlelerinizin kudreti, dert edindiğiniz meseleleri evrensel boyutlarda anlatabilme yeteneği eserinizi, dolayısıyla sizi kıymetli kılar. Bir yazarın edebiyat tarihindeki haysiyetli pozunu, zamana nakşeden deklanşör ise ortaya konulan yapmacıksız, “proje” ürünü olmayan, “sansasyon”a zinhar prim tanımayan “hakiki”, “pure” eserinizdir.
İskender kapağının, klasik müzik dehası Glenn Gould’u anlatan “Genius Within: The Inner Life of Gleen Gould” belgeselinin afişine benzediği de artık herkes tarafından biliniyor. Peki, Lady Gaga’nın “Yoü and I”ına ne dersiniz? Zannedildiği kadar “orijinal” bir iş değil yani, bir kadın yazarı romanın erkek kahramanı kılığına sokup poz verdirmek! Uğurcan Ataoğlu ile bir de ben mi polemiğe girsem acaba? Oray Eğin’e yolladığı Yirmibeş [“Yirmi Beş” olmalıydı] Kuruşluk Kitap”ı bana da yollar mı? Zannetmem. Etiket fiyatı da 125 TL imiş!
11 Şub 2013 at 12:27 AM
yüreğinize sağlık. ilk okuduğum yazınızdı. sitenizi ekledim, okuyacağım. Elif Şafak’ta edebi tat bulamayanlar adına …
11 Şub 2013 at 8:45 AM
İlginiz için teşekkür ederim.
11 Nis 2022 at 5:40 PM
Gec olacak ama bu sisirme sohretler hakkindaki yaziya tepkisiz kalamadim.Yurtdisinda Turk Edebiyati deyince mesela Ahmet Hamdi nin degil,bunlarin adlarinin geciyor olmasina ne demeli? Orada 3.Dunya sanatcilari icin kurulan sanat tezgahlari da ayri bir tartisma konusu.Kilit kelimeler uzerinden ulkeye ve degerlerine cakilan kroseler ise yariyor ama.Ataturk e kitabinizin bir yerinde “kargalari kovalayan padisah” diye zekice ve coook demokratik bicimde atifta bulununca odulu kapiyorsunuz.
Bir de “komple bu ekip”in maskeli balolar duzenlediklerini duymak cok eglenceli.