Monthly Archives: Eylül 2011

Yıldız Tilbe’ye prosodi, Marcus Miller’a kanaatkârlık yâ Rab!

“Çok rahatsın çünkü sana nereden baksam görünüyorum”, “Belki sende haklıydın bu cüreti bana bakışıp aldın ya”, “Aşk için sana mı düşücem üzülücem”, “Gözlerinin cayır cayır yangınında”

Vakti zamanında “Night Ark”ın mütevazı kaptanı Ara Dinkjian’ın güzelim “Picture” adlı bestesi bir güzel talan edilmişti popçularımız ve arabeskçilerimiz tarafından. O nadide beste, “içli”, “hisli duygular”la doldurulmuş sözlerle paçavraya çevrilmişti. Şimdi sıra “bass” büyücüsü Marcus Miller’a gelmiş! Pes! Hele hele, “Söz: Yıldız Tilbe, Müzik: Marcus Miller” yazmıyor mu… Bir şarkı sözü yazarı “bana bakışıp” bu sözleri yazsa, Allah yarattı demezdim muhtemelen!

Prosodi uğruna “düşücem, üzülücem” ucubesi de (işte, ucube budur) ayrı bir âlem! Cānım “funky” bestenin içine ancak böyle edilebilirdi. Bunu da layıkıyla becermişler. Marcus Miller da epey para canlısıymış tabii! Gözümden düştü. Hey, adamım! Nihat Doğan da “Jean Pierre”in haklarını satın almak istese, ona da verecek misin? Sen bu gidişle “Yetenek Sizsiniz Türkiye”ye de jüri üyesi olursun!

http://www.youtube.com/watch?v=zzy8OnZUlP0&feature=related

“Jean Pierre”i tekrar dinledim de… “Canciğer” diye bir isim koyduktan sonra, üç-beş kafiyeli söz yazılıp ortamları şenlendirecek bir şarkı sürülebilir piyasaya. İyi iş ha! Buna ne kadar istiyorsun, Marcus amca? Marcus Miller’in 2007 tarihli “Free” adlı albümünde 14 parça [Blast, Funk Joint, Free, Higher Ground, Milky Way, Pluck (Interlude), Lost Without U, ‘Cause I Want You, Ohh, When I Fall In Love, Strum, Jean Pierre, What Is Hip?, Los Without U] var. Bu da, meraklısına “Marcus”un tam kadrosu: “Marcus Miller (guitar, acoustic guitar, sitar, clarinet, bass clarinet, piano, Fender Rhodes piano, Clavinet, organ, Wurlitzer organ, keyboards, synthesizer, bass synthesizer, Moog synthesizer, string synthesizer, bass guitar, 5-string bass, fretless bass, drums, bongos, shaker, tambourine, triangle, percussion, programming, drum programming); Keb’ Mo’ (vocals, guitar); Corinne Bailey Rae, Gussie Miller (vocals, background vocals); Lalah Hathaway, Taraji P. Henson (vocals); Andrea Braido (guitar); Paul Jackson, Jr. (acoustic guitar); Grégoire Maret (harmonica); David Sanborn (alto saxophone); Tom Scott (tenor saxophone); Patches Stewart (trumpet, flugelhorn); Bobby Sparks (Clavinet, organ, synthesizer, bass synthesizer, Moog synthesizer); Bernard Wright (organ, synthesizer); Jason ‘JT’ Thomas, Poogie Bell, Teddy Campbell, Jason Thomas (drums); Tavia Ivey (background vocals).”

“Higher Ground” da fena değil ha Yıldız abla, ne dersin 😉

Bulaşma, Marcus’a bulaşma
Bulaşırsan, kendini bi’ yokla
Bulaşma, Marcus’a bulaşma
Bulaşırsan, kendini bi’ yokla


“Derin Futbol”da sığ Türkçe

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı (Emin Çölaşan gibi “İ.” deyip geçmeyeyim, neme lazım dava mava açar da) İbrahim Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek’in sahibi olduğu Beyaz TV’nin magazinel isimleri birer birer transfer edip sesini duyurmaya çalıştığını biliyoruz. Seda Sayan, Ece Erken, Davut Güloğlu, İbrahim Tatlıses, Emine Ün, Zühal Topal, Oya Aydoğan, Vatan Şaşmaz, Emel Müftüoğlu, Ahmet Çakar ve… Liberal fikriyatın ele avuca sığmaz haşin, her solcuyu Kemalist zanneden çığırtkan delikanlısı Rasim Ozan Kütahyalı!

Yavuz Seçkin mi Ahmet Çakar’ı taklit ediyor, Ahmet Çakar mı Yavuz Seçkin’in Ahmet Çakar tiplemesini çeşitlendiriyor buna bir türlü karar veremedim ama eski FIFA hakemi Ahmet Çakar’ın “teatral” yönü için ara sıra Beyaz TV’yi seyrediyorum. Pek çok kanalda spor spikerliği yapan Göktuğ Sevinçli de “kıdem kademe” sahibi olup geçmiş Beyaz TV’ye. İyi de, “Derin Futbol”daki Türkçe sığlığı, kısırlığı ne olacak?

“SÜPER LİG START ALDI” nece? Nereden aldı bu “START”ı? Kaça aldı bu “START”ı? Bu “START” tatlı mı? “Start almak” da, tıpkı “sahne almak” gibi bir terbiyesizliktir. Türkçe bilmemek, Türkçeyi kısırlaştırmak demektir. “SÜPER LİG BAŞLADI” yazılsa, ne olur? “Derin Futbol” muhabbetiniz mi sığlaşır, ha, ne olur? O “deriiiiiiin” geyiklerinizin suyu mu çekilir? Kanalın adını “White TV” yapın, olsun bitsin!


“Şaşa”kalma, kalplere vur bir zımba!

“KJ” nedir, bilen var mı? Spikerlerden duymuş olabilirsiniz. Reji ile kulaklık marifetiyle konuşurken “ka je’yi düzeltelim” falan derler. “KJ”; ekranın altında bazen sabit bazen akıp duran alt yazı… “Karakter Jeneratörü” yani. Okunurken “K”, “ka” diye okunur da “J”, “ja” diye okunmaz ne hikmetse!

TRT dahil olmak üzere, istisnasız, o çok afili “tematik” kanalların da “KJ”leri fecidir. TRT’nin “okul”luğu, “ekol”lüğü falan kalmamıştır artık. Hayatımızı kuşatan özensizlik, ciddiyetsizlik tabii ki özel televizyonları da saracaktı. Esasen bu kokuşmuş yapı buralarda üretilir ve ekranlardan kitlelere boca edilir olmuştur. Ah Ünsal Oskay, ruhun şâd olsun! Ünsal Oskay’ın kitaplarını okumayan iletişim şimşirlerinden ne bekleyebiliriz ki? Ne, Fatmagül’ün Suçu Ne‘nin yeni sezonu mu başlamış? Kuzey/Güney yıkılıyor muymuş? Vay anasını be! Peki, Garp Cephesi? Ne “gark”ı lan? Garp, dedik! “Hard” da değil! Hart to Hart vardı bir zamanlar. Ah Stefanie Powers!

Arapça “şâşaa” kelimesini cümle içinde kullanmış mıdır “KJ” operatörümüz? Her neyse. Osman okula başlamış, Aylin öldü mü? Ali n’apıcak kız? Cemile’deki talihe bak be anacım! “Parıltı/lı, parlak” anlamına gelen bu kelime yerine “gösterişli” yazılsa İMKB-100 kaç puan düşerdi? Peki ya, gecelik faiz? Açık deterjan ile açık pirinç fiyatlarını aşağı çeker miydi “şaşaa” yazmak?

Ya ya ya! Şa şa şa! Şâşaa şâşaa çok yaşa!