Tag Archives: Spiker

“Tess” okuyan tereciye satar mı tere, oturdum klavyenin başına nefes nefese!

Roman Polanski’nin dünya kadar çağrışım yaptırtan ismini dilime dolamadan önce… Thomas Hardy’nin (1840-1928) epey sansasyon yaratmış önemli romanını (“Tess”) metroda okuyan bir erkek gördüm de… İs kokulu İstanbul’da… Sabah sabah… Yüzler beş karış… Fondötenler mahmur… Ayakkabılar çamurlu… Sakal tıraşları falsolu… Çağrışım atları şahlandı içimde, Kişinev’e gitmeye teşneydiler kişneye kişneye…

Thomas Hardy’nin, Laurel Hardy’ye beni götürmesini, oradan da Ferdi Tayfur’un (Bu Ferdi başka Ferdi! Dublaj harikası Adalet Cimcoz’un ağabeyi “Arşak Palabıyıkyan”ı arşa taşıyan muhteşem Ferdi!) enfes dublajcılığına dair birkaç kelam etmeyi de zar zor engelliyorum. Engelli yorumlar bunlar vatandaş! Koş Çıplak Vatandaş koş! Herkes şaşar da Vatan Şaşmaz!

“Tess 19. yüzyıl İngiltere’sinin toplumsal yargılarını ve bireysel analizlerini içeren, estetik düzeyi yüksek, lirik bir hikâyedir.” Kitabın arka kapağında yazan bu. Polanski, Nastassja Kinski’nin 18 yaşındaki güzelliğini, tam adı “Tess of the D’Urbervilles” olan romanı “Tess” ile tescilleyip pek çok erkeğin başını döndürme planında oldukça başarılı olmuştu. Herkes döndü amma ben dönmezem yolumdan! Kısacası şu: Tez okunması gereken klasiklerdendir “Tess”, tere eşliğinde kesinkes!

“Tess” okuyan da “ayniyle vâkî”, hayatımız yamalı bohça misali melez üstü az sentez! Artık açalım bir parantez: Pek çok reklam yazarı, “kreatif” bu tür doğurgan kelimelerle yapılan esprileri “demode” bulmakta. Bizzat şahidim. Bezgin değilim, hiç değilim tedirgin. Rahmetli Cenk Koray da severdi bu tür esprileri. Fırt’ta yazardı. Çarşaf da alırdım yanında. Kızlar çıtı pıtıydı. Penguen ile Uykusuz kardeş şimdi, kızlar giymiyor artık entari. Birkaç örnek: Adam tez yazmış, karısı çabuk okumuş. Adamın evi yanmış, odaları düz. Adamın penisi yokmuş, telefon etmek için sterlin bozdurmuş. Adam metresine üç yüz lira vermiş, üç metre kumaş almış. Adam vitesi bire takmış, ikiye tuk!

Şimdilerde bu tür kelime oyunları “kıl” ve “banal” bulunuyor, sanal âlemin kalemşorlarınca da… “Vurgu” alıştırmaları (“Temrin”i de hatırlayalım ki, “tiyatora” sevenlerin gönlü neş’e dolsun, Afife Jale’nin de ruhu şâd olsun!) hususu çok önemli. Özellikle spor ve haber spikerlerinin “frikik”lerini arayıp duran bir abazan güruhu var ki, bunların “arama motoru terimleri”ndeki mide bulandıran “terim”lerini okuduğunuzda insanlığınızdan utanasınız an meselesidir. Özel kanalların kadın spikerlerinin haber metnindeki vurgularına, tonlamalarına, artikülasyonlarına kafalarını takmaktan uzak bu güruhun tenasül uzuvlarına taktıkları tek şey ise varsa yoksa “frikik”… Baldır bacak arıyorlar, “capture” peşinde koşturup duruyorlar. Bu “frikik” meraklısı sürü, pornonun her türüne ulaşabilme olanağına sahipken, akılları sıra “ulaşılabilir” gördükleri kadın spikerlerin bel altı görüntülerini ellerine geçirip hayallerine meze yapma aşkıyla sabah akşam “bilgisunar”ın karşısına çörekleniyor.

Sözüm, Kırık Potkal’dan habersiz spikerlere! Aşağıdaki temrinleri okuyun sabah, öğle, akşam. Termin mi? Yok. Özgürsünüz. Hele hele siz Simge Fıstıkoğlu… Pelin Çift’e ne oldu sahi? Ünlü magazin figürü Bayülgen’in programında dediniz ya: İnsanları güne hazırlayacağız… Kulağım tırmalanıyor sabahları Doyaş’ta. HT açık da… Gazetelerden seçilen köşe yazılarını vurgusuz, ruhsuz okuyorsunuz. Diksiyonunuz feci. Olmuyor öyle eflatun gömleğin altına giymekle siyah mini! Soyadınızdan mülhem size “fıstık gibi” demeleri beni kesmez! Böyle gidersek bu yazı tükenmez.

Sedaaa, Peliiin, Simgeee, Sineee, Dilaraaa, Selvinaaaz, Sonaaay, Ekiiin, Tuğbaaa… Termin yok ama temrin var! Aşağıda: Selimiye’de sekiz bin sekiz yüz seksen sekiz semerli seçkin semerci sedefçi Sefer’e senetsiz sepetsiz semer verdi. Yetti mi? Bir tane daha ve kısa mı kısa: Bu mumcunun mumu umumumuzun mumudur. Devam: Bizde bize biz derler, sizde bize ne derler? Hız kesmek yok. Son: Pireli peyniri perhizli pireler tepelerse, pireli peynirler de pır pır pervaz ederler.

Bu yazıyı hitamına erdirirken Cenk Koray’ı bir kez daha anıp şu doğurgan cümlelerle veda ediyorum. Kıl mıl ama “vurgulama”nın, “boğumlama”nın önemi açısından ıskalanmaması gerekiyor penisini her şeyden aziz bilip meni menden geçiren, mendireklerde menisi tükenesice sivilceli bebeler ve kozmetik mağduru spikerler! Buyrunuz. 1- O kaça, bilir mi? 2- O kaçabilir mi? 3- Okacha bilir mi?

Eyvallah!


İbrahim Tatlıses yoğun bakımda. Jülide Gülizar öldü.

Ülke gündeminin şu sıralar 1 numaralı maddesini,  İbrahim Tatlıses’in kurşunlanması ve hâlâ hayatî tehlikeyi atlatamaması oluşturuyor. Ne Japonya’daki deprem ne Ergenekon ne de “dev derby”… Çok satan bir gazete ise “Artık şarkı söyleyemeyecek” manşetiyle, “türkü” ile “şarkı” arasındaki farktan bîhaber oluşunu cümle âleme gösteriyordu.

Yetkili yetkisiz pek çok insanın popüler kültürümüzün bu önemli figürünün sağlık durumuyla ilgili açıklama üstüne açıklama yaptığı sıralarda, TRT’nin ilk haber spikerlerinden, birçok spikerin yetişmesinde emeği bulunan, temiz diksiyonuyla belleklerde yer eden çok önemli adı Jülide Gülizar hayata gözlerini yumdu sessiz sedasız.

1929 doğumlu Jülide Gülizar, 1956’da Ankara Radyosu’na intisab etmişti. Türkçeyi ölçülü, temiz, akıcı bir şekilde konuşan, tatlı ses tonuyla pek çok gencin spiker olma hayalini yeşerten Jülide Gülizar, Türkçenin doğru kullanımı hususunda neredeyse ölene dek çaba harcadı. 1982’de TRT’den “emekli” oldu ama hayattan, Türkçeden bir an kopmadı. Bildiklerini, öğrendiklerini o mütevazı haliyle, şefkatli bir abla edasıyla talebelerine aktardı. “Where Are You Going Türkçe”, “Haberler Bitti, Şimdi Oyun Havaları”, “Yaşam, Sana Teşekkür Ederim”, “Burası Türkiye Radyoları”, “Bir Konu Bir Konuk” kitaplarıyla da birikimlerini, anılarını, tecrübelerini tarihe kazıdı. Kanal B’deki programlarıyla da mütevazı dil işçiliğini sürdüren Jülide Gülizar “Canlı yayın, röportaj teknikleri, dil yanlışları, TV tekniği” konularında dersler veriyordu.

Google ismi verilen arama motoruna “haber spikerleri frikik”, “ntv çalışan spiker saç modelleri”, “güzel haber spikerleri”, “seksi haber spor spikerleri”, “burcu esmersoy, banu güven” yazan “entel mastübatörler”, “Kırık Potkal”ıma takılıp aradıkları malzemeyi bulamayınca küfrü basıyorlardır muhtemelen. “Tematik” kanallarda “seksi spiker” avına çıkıp hayallerine erotik malzeme bulma peşinde koşan bu “sözlükçü” neslinin Jülide Gülizar’ın değerinden, spikerlik mesleğine yaptığı katkılardan haberdar olmadıkları aşikâr. Hele hele  günümüzün sonradan olma sarışın haber ve spor spikerlerinin Jülide Gülizar’dan öğrenecekleri o kadar çok şey vardı ki… Haber ve spor spikerlerinde artık şu “nitelikler” aranır oldu: Göz süzme, gerdan kırma, işveli bakış, dikkat çekecek kadar el kol hareketleri, masum dekolte, abartılı makyaj vs. vs.

Ünlü türkücü, “imparator” İbrahim Tatlıses hâlâ yoğun bakımda. Türkiye’nin ilk haber spikerlerinden Jülide Gülizar 15 Mart 2011’de öldü.


“Daha, yani, hani, böyle, şey” veya Berfu Haşıoğlu

İşten pelte misali minibüslere, metrobüslere akıp televizyonun karşısına geçtiğimde, “tematik” kanalları gezerim. 45 dakikalık diziyi reklamlarla ve kendi programlarının reklamlarıyla 3 saate yaymayan, daha sonra da o diziyi tekrar tekrar göstermeyen televizyon kanallarına, memleketimizde “tematik kanal” adı veriliyor. İşte bu “tematik” kanallardan biri de SkyTurk adlı televizyon kanalıdır.

Bu televizyon kanalında, ha babam Berfu Haşıoğlu adındaki hanımı görmeye başlayınca, kimin nesidir kimin fesidir diye sunduğu programlara daha bir odaklanayım dedim. Vazife gereği katlandık. “Mevzubahis” adlı programında şarkıcıları, tiyatrocuları falan ağırlıyor. En azından, ben birkaç programda bu meslek erbaplarına tesadüf ettim. Son çıkan albümlerin tanıtımları, perdelerini açan tiyatrolar, oyuncuları… Bunlar iyi tabii.

Baba Zula’nın konuk olduğu “Mevzubahis”te, Baba Zula’nın müzik marketleri şenlendiren son albümünün satışa henüz sunulduğunu öğrendiğinde, Berfu Hanım’ın dudaklarından şunlar döküldü: “Daha, yani, hani, böyle, şey…” Yılmadım. Programı sonuna kadar seyrettim. Sevimli olmaya çalışmalar, espri yapmaya çalışıp becerememeler, genel kültür birikiminin yetersizliği, yerli yersiz kameraya bakmalar vs. SkyTurk’e değil de bir zamanlar Ersin Düzen’in de (şimdi NTV Spor’da -Sergen Yalçın ile TRT’ye transfer olmuş-) VJ’lik yaptığı Kral’a yakışacak jestlerle, mimiklerle “teen age” erkeklerin tav olabileceği (ki, onlar da bu tür yemlere yüz vermezler ya, neyse) sözüm ona iç gıcıklayıcı haller… Onu seyretmeye çalışırken bana bir haller oldu!

Tematik kanalların sonradan olma sarışın spikerlerine hasta olan erkekler, ekşi’sinden inci’sine tüm sanal sözlükçüler! Uyanın! Yeni bir Burcu Esmersoy hadisesiyle burun burunasınız! Adı Berfu, soyadı Haşıoğlu. Kendilerine 4 (yazıyla dört) adet program teslim edilmiş durumda. Kendilerinde nasıl bir hikmet, nasıl bir sunuculuk meziyeti varsa, nasıl bir diksiyon mükemmeliyetine sahipse… Ata binmiş, kılıçları da kuşanmış!

Az çok diksiyon eğitimi aldık, diksiyon kitapları okuduk (Suat Taşer mesela), Türkçeyi doğru dürüst konuşan pek çok tiyatrocudan selis İstanbul Türkçesi dinleme mutluluğuna da nail olduk. Can Gürzap’ı da, babası Reşit Gürzap’ı da dinledik, Nevin Akkaya, Pekcan Koşar, Toron Karacaoğlu, Tijen Par’ı da… Terk-i diyar eyleyenlere rahmet dilerim. Aramızda olanlara da uzun ömürler…

Berfu Hanım’ın “Mevzubahis”e konuk ettiği değerli tiyatrocu Celile Toyon [Uysal] hanımefendinin “Radyo Tiyatrosu”ndaki tertemiz diksiyonunu da duydu bu kulaklar. Ne şans! Berfu Haşıoğlu’nun sarıya boyanmış saçlarını, kırmızı ojeli tırnaklarını, ağır makyajını sollayan bir röportajcılık başarısına, zengin kültürel birikime, dosdoğru diksiyona rastlayamadım. Peki, Berfu Haşıoğlu’nda benim bir türlü görmediğim televizyonculuk, sunuculuk, röportajcılık marifeti ile tertemiz diksiyon nerede? Sanal âlemde “İtalyan oturuş” tarzıyla pek çok görseli var Berfu Hanım’ın. Televizyon programlarındaki “frikik”leri kayıt altına alıp internet çöplüğüne arz eden bir güruh da var maalesef. Baldır bacak meraklısı, beyinleri apış arasına sarkmış güruhun tespit edip yayına sürmediği ünlü veya ünsüz kadın yok neredeyse! Bu da bir sektör ve mâteessüf Berfu Hanım da bu sektörün gözde bir malzemesi olmuş. Konumuz bu değil zaten. Bu güruha bilahare değiniriz.

Hele hele baş ve işaret parmağının arasında bir çiftekavrulmuş tutuyormuş gibi yapıp gözlerini kısarak, reklamlara girmeden önce “küçük bir aranın ardından biz yine burdayız” demesi yok mu, tam anlamıyla evlere şenlik! O parmak hareketine eşlik eden göz kısmanın çok çekici, çok sempatik olduğunu zannediyor muhtemelen.

Berfu Haşıoğlu özel televizyon dünyasından bir numune sadece. Sarı saç, az buçuk işve, cilve, göz süzme vb. “donanım”la pek çok hanım kızımız kariyerlerine devam etmekteler orada ve burada, belki de şurada. Edebiyat dünyasında, basın camiasında, siyasette ve reklam sektöründe o kadar çok var ki Berfu’lardan… Saymakla, yazmakla bitmez! Nasıl söylesem; hani, böyle, yani, şey…

Not 1: SkyTurk, salı günleri yayınlanan “Delidolu”yu (“Deli Dolu” yazanlar da var) yayından kaldırdı. Artık “Tarihe Yolculuk” adlı program yayınlanıyor. “Popüler tarih” programlarında belli bir artış göze çarpmaktaydı zaten. Bu furyadan etkilenilmişe benziyor. “Delidolu”nun daimî “yorumcusu” B. Gökberk’in aynı gece yayınlanan “Radyocu” adlı programı da yayından kaldırıldı. Onun yerine “Lig TV”den seçmeler denilebilecek bir program yayınlanıyor. (13 Mayıs 2011, Cuma)

Not 2: Saçlarını koyulaştıran Berfu Haşıoğlu’nu, TRT 3’te “Gerçek Futbol” adlı bir programda gördüm. Bank Asya 1. Lig maçlarından özetlerin yer aldığı programın yorumcuları ise Ergün Penbe ile Gökmen Özdemir. Perşembe günleri de “Son Tahlil” adlı programda Ergün Penbe’nin yanına Gürcan Bilgiç oturuyor.

“Yok Böyle Dans”ın işbilir yapımcısı, Berfu Haşıoğlu’ndaki cevheri bakalım ne zaman fark edecek? “YBD”ye de katılırsa kariyeri “top” seviyesine ulaşabilir. Türk “erkeg”lerini hasta edip yataklara düşüren Kâmile Burcu Esmersoy “YBD”nin yeni sunucusu, belki sıradadır Berfu Haşıoğlu!


“BURCU [Esmersoy] TERLETİYOR”muş!

Siz şimdi bırakın Burcu’yu murcuyu! Neymiş, memleketin “sarışın” kadın âşığı “erkeg”lerinin hayal dünyasını, feci diksiyonuyla ve bir sunucunun “olmazsa olmaz”ı; kulak okşayan, pürüzsüz, yumuşak ses tonu bakımından fakir mi fakir, pürtüklü ses rengiyle ekranları işgal eden bir “spor spikeri”, erkekler için üretilmiş vücut deodoranı reklamında sözüm ona “interaktif” şirinlikler yapıp muzır mânâ denizlerinde kulaç attıracak kimi esprilerle “seksi”liğini konuşturuyormuş… Tabii ite kaka, makyajlaya bir kadın ne kadar “seksi spiker” olabilirse, o da o nispette… Burcu Hanım’ın “pablik rileyşıns”ı epey kuvvetli.

NTV’nin “yüzü güzel” sunucu kontenjanındaki Kâmile Burcu Esmersoy, bilindiği gibi 1997’de Japonya’dan “Dostluk Güzeli” unvanıyla döndü memleketimize. Zaten, “ciddi” bir haber kanalında “spiker” olabilmek için ön koşullardan biri, manken olmanız veya güzellik yarışmalarında ne ad altında olursa olsun bir “derece” yapmanızdır. Güzellik yarışmalarından gelip de kendini geliştiren, önemli mesafe kateden bir “spiker” olarak Jülide Ateş’i örnek gösterebiliriz.

Web sitesindeki “Dialog Spikerlik ve Sunuculuk Okulu’nu derece ile bitirdi.” cümlesini okuduğumuzda, sormamız icap ediyor: Ne derecesi bu? Arsen-Can Gürzap ikilisinden “geçer not” alması mucize bu feci diksiyonuyla, Kâmile Burcu Esmersoy’un. Kâzım Akşar ile Yalçın Boratap’dan da kezâ… Elini kolunu, izleyicinin dikkatini dağıtırcasına sallaması, peşinden atlı kovalıyor gibi sözcükleri eze eze haber sunması, denetimsiz jestleri, mimikleriyle, ekranda haber sunacak en son kişi olması gereken Kâmile Burcu Esmersoy’daki karşı konulmaz “cazibe”nin kaynağı nedir, nerededir acaba?

Ancak, Kâmile Burcu Esmersoy gibi sadece “estetik-kozmetik” hususiyetiyle “spiker” olarak istihdam edilen o kadar çok kadınımız kızımız var ki “tematik” kanallarda, berbat telaffuzlarıyla saç baş yolduran… Devir imaj devri! Saçının rengi, giydiği eteğin boyu, kaşını kaldırışı, dekoltesi… “En Fıstık Spor Spikerleri” listesinde yer almasını gururla duyuran Burcu Hanım’ın ASLÎ işinin elindeki haber metnini hatasız, teklemeden, temiz bir diksiyonla okuması gerektiğini hatırlatır, “fıstık”lığın sunuculuğun biricik şartı olmadığını anlaması için BBC, CNN gibi kanalları izlemesini salık veririm. Canını sıkmasın Burcu Hanım. Onun gibi daha pek çok örnek var “fıstık”lık bağlamında ön plana çıkarılan. Televizyon yöneticilerinin “güzel yüz ve vücut” ön koşulu yüzünden, doğru dürüst bir Türkçeyle okunan haberleri ara ki bulasın! Hele hele “açık-kapalı e”den ha babam çakan güzel mi güzel spikerlerimizin baygın bakışlarıyla, kıvrılan dudaklarıyla idare etmemiz istenmiyor mu…

Gelelim beni terleten “Burcu Terletiyor” faslına… Nasıl mı terletiyor? Hayallere sınır yok! Acaba? Yok canım, tabii ki “kazık” futbol sorularıyla terletiyor, bilgisayar başındaki erkek hayranlarını… Tam da, dile getirmeye çalıştığım duruma uygun bir soru cümlesindeki yazım yanlışı Burcu Hanım’a o kadar yakışmış ki, bu kadar olur yani!

İtaf” ne demek?! Doğrusu “ithaf”tır ve Arapçadır. Birine armağan etme, o kişinin adına sunma, anlamında kullanılır. Mor ve Ötesi de mi dinlemediniz, ey soruları hazırlayan ve yazdıran yazı grubu? Yalapşap işler! Mühim olan Burcu Esmersoy’un mini eteği, epilasyonlu bacakları, soru sorarken yazılan sorulara yedirilen buzzz espricikleri jestleriyle, mimikleriyle nasıl verdiği değil mi? YouTube’un “search” kutusuna “Burcu bacaklar” yazılsın ve ekranlar salyalarla sıvansın değil mi? Vasatiyet, sakillik egemen her şeye! “Çok kötü”, “kötü”, “berbat”, “rezil” işler içinden “vasat” olanına “fevkaladenin fevkinde” numarası çekilmektedir artık!

Ortalamanın üstündeki diksiyonu, okuduğu metne hâkimiyeti, soru sorabilme becerisi, ölçülü jest ve mimikleriyle tüm “manken/model” kaynaklı “spiker”lerin dikkatle izlemesi gereken bir isim var TRT Türk’te: Ayşe Süberker. O da çok iyi değil ama manken-model kaynaklı “spiker”lere bakarsak, ehven-i şer sayılır. O, “fıstık” kategorisinde olmayabilir. Kimi “erkeg”ler için çekici gelebilecek farklı bir havası olduğu söylenebilir. Hepsinden önemlisi, elindeki metni “içselleştirmiş” haliyle bile seyredilmeye değer. Kâmile Burcu Esmersoy ve ekürilerine Ayşe Süberker’i izlemelerini öneririm.

Tüm bu hengâme arasında Seferis’den bahsedemedim. 1900’de Urla’da dünyaya gelen Yunan Edebiyatının önemli şairi, 1963 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Yorgo Seferis, 1 Temmuz 1950’de, Ankara’da Yunanistan Büyükelçiliği’nde görevliyken, 1. Dünya Savaşı’ndan beri göremediği İzmir’e gelmişti.

Yorgo Seferis’in ilkgençlik yıllarını geçirdiği ev, restore edildikten sonra, “butik otel” anlayışıyla halka hizmet veriyor şu anda. Bunu biliyor muydunuz? Fazla söze gerek yok. “Yorgo Seferis RESIDENCE“a seferimiz var hanımefendiler, beyefendiler…

Not: Gördüğüm kadarıyla, son aylarda arama motorlarında harıl harıl “Ayşe Süberker”e dair bilgi/görsel/video aranır oldu. “Tematik” televizyon kanallarının “entel-alımlı-bakımlı” spikerlerini gözleri kan çanağı halde takip edenlerin ve hayal dünyalarına belli bir kalite katmak isteyenlerin favori “ekran güzeli” modeli de, TRT’ye “dışarıdan” katkı sağlayanlardan Ayşe Hanım. Bu arada; İlber Ortaylı’dan “fırça” yiyen Gümüş Hilal’in sunucusu Buket Aydın da hatırı sayılır bir hayran kitlesine ulaşacağa benziyor. A. Süberker’in her yerde tesadüf edemeyeceğiniz yukarıdaki görselini muhterem zevata sunuyorum, canım epey sıkkın halde. İdareli bakınız.


Gülay Özdem

Daha ilk haber cümlesinde dilin sürçüyor. Gece bültenlerinde “dil sürçmesi” ortalaman “3”ten aşağı değil! Tamam, hoş kadınsın; tamam “entel spiker” Banu Güven’i solladın baygın bakışlarınla. Tamam, kadın görmemiş erkeklerin çoğunlukta olduğu bir memlekette hayran bulmakta zorlanmazsın ve hatta “in” sensin (Bkz. “incense”) “seksi haber spikeri” klasmanında ve dahi anonimliğin tadını doyasıya çıkaran sözlükçüler âleminde belli bir popülariten var, tamam ama tökezlemelerini o davetkâr, o çapkın gülüşünle, o gülüşünü süsleyen “ben”inle, o ölçülü dekoltene düzülen methiyelerle daha ne kadar örtebileceksin?

Bu dil sürçmelerini erkek bir haber spikeri yapsaydı, “tematik” NTV’de ne kadar barınabilirdi acaba? Bunu sor kendine ve şu sürçme sorununa bir hal çaresi bul lütfen. Başını çok sallıyorsun. Ellerini de… Bundan “erkeg” seyircilerinin pek şikâyetçi olduklarını sanmıyorum elbette. Ancak, “tematik” bir TV kanalında bu tür jestler kendine güvenin göstergesi değil, haberin önüne geçen, haberi gölgeleyen tavırlardır. Ama ne gam! Senin şahsında, “tematik” televizyon kanallarının bütün spikerlerine soruyorum: Ülkü Kuranel, Başak Doğru, Sevim Canbaz, Şengül Kılıç, Jülide Gülizar, Nermin Tuğuşlu… Bu isimleri duydun(uz) mu? Bir büyük şirketin sponsor olduğu “üç büyükler”den birinin (“bayan” değil!) kadın voleybol takımının oyuncuları değil bu isimler! Onlar “sipıkır” değil, onlar “sunucu”.

Eli yüzü düzgün, kozmetik sektörünün tezgâhından çıkmış ekran güzellerini, az buçuk mürekkep yalamış ve hiç mürekkep yalamamış “erkeg” seyircilerin hayallerine, “gaste”lerin arka sayfa güzelleri misali, meze olarak sunmayı görev belleyen “tematik” kanallarımız bu huylarından ne zaman vazgeçecek acaba?

Gayet iyi biliyorsun ama… Sağ elini bel hizasında tutup dört parmağını açıp kapayarak veda edişine pek çok erkek “seyircin” hasta! Ben mi? Jan Garbarek’ten Hasta Siempre yorumuna hastayım! Hem de fena halde!

Not: “a HBR” (Hıbır’ı hatırlayanınız var mı?) adlı kanalda, “A4/Gece”yi sunuyor şimdilerde,  o ünlü dudak büzüşleriyle, abartılı jestleriyle… “Ben”ini de konuşturuyor tabii. Hele hele 01.06 ile 01.26 arasındaki el kol hareketleri o kadar yapay, o kadar yapay ki! Özellikle 01.20-01.26’ya dikkat! Acemi tiyatro oyuncuları gibi yapmayacaksınız Gülay Hanım. Bunları size kim öğretiyor Allah aşkına? Akıl hocanız kim? Varsa da, yoksa da haber sunumunuz (?!) çok feci. “Gibi yapmak”ın da bir haddi hududu olmalı. El kol, parmak hareketleriniz çok rahatsız edici olmasının yanı sıra gülünç de… Haber metnini tertemiz bir diksiyonla okuyun, bu yeterli. Gereksiz jestlerle sadece hazin bir görüntü veriyorsunuz. Bu tür sunumunuzun çok başarılı olduğunu söyleyenlere de itibar etmeyin. Benden ikaz etmesi. Vasatiyetin hayatın her alanında pis pis sırıttığı bir devirde, bu ikazları kim umursar, o da ayrı bir mesele. Son olarak, NTV’deki halinizi aratır halde olduğunuzu da not düşeyim.

http://www.seyretsen.com/gulay-ozdem-ile-a4-gece-10-06-11-a-haber-10816