“Düşüş yaşansada anaparanızı koruyan, yıllık olsada 3 ayda bir kazanma imkanı veren yeni fonumuzla tanışın!”
“Evlenmeden önce bir kez, Boşanmadan önce iki kez okuyun.”
“Türk basınının en ‘yaramaz’ köşeyazarı, etimolojinin en titiz araştırmacısı Sevan Nişanyan Everest’te..!”
“DEĞERLİ EŞYALARINIZI SOYUNMA ODASIN’DA BIRAKMAYINIZ. ANTRÖNERLERİNİZE TESLİM EDİNİZ.”
Dört cümle. Dördü de hayatın tam içinden. Biri, yabancı ortaklı bir bankanın e-postasından; biri, röportajlarıyla tanınan bir kadın gazetecinin son kitabının reklamından; biri, hatırı sayılır öneme sahip bir yayınevinin reklamından; biri de, bir gün herkesin o futbol takımı taraftarı olması hayaliyle yaşayan kulübün tesislerinden…
Tam dört cümle… Dördü de hayatın tam içinden. Hepsinin asgari müşterekte bir araya geldiği nokta ne olabilir, fark ettiniz mi? “Gayet güzel, hoş cümleler, ne var ki de yani” diyenlerdenseniz, özel kanalların “raiting” denekleri için seçilmeniz an meselesidir, hazır olun!
AGB Nielsen diye bir şey duydunuz mu ey bir avuç okurum? Türkiye’deki “raiting” ölçümünü bu kurum yapmaktadır 1989’dan beri. “İzleyici oranı” (raiting) ortalama izlenme oranı oluyormuş. “Bir program diliminde veya zaman diliminde her dakikaya düşen ortalama izleyici yüzdesini”, “izlenme payı”, ise bir kanalın belli bir zaman diliminde toplam izleyiciden almış olduğu pasta dilimini gösterir imiş.
1 Ocak 2005 tarihinden itibaren izleme ölçümleri, 21 il merkezinde ve bu il merkezlerinin 20.000 nüfus üstü kent-ilçelerindeki hanelerde yapılmaktaymış. Şimdi de, son verilere bakalım. Nüfus: 75.231.722 (2005). Hane: 2.500. Takılı Peoplemeter: 3.682. Evren: 59.370.392. Ölçülen veri: Karadan yayın, kablolu yayın ve dijital uydu. Veri tabanı: Program ve reklam kuşakları.
Dün gece NTV’de Tomris Giritlioğlu, Show TV’de yayınlanan “Bu Kalp Seni Unutur mu?”nun, arzulanan, beklenilen “raiting”i alamadığı için yayından kaldırılma ihtimalinin güçlendiğinden hüzün içinde bahsederken, kültürel-zihinsel çoraklaşmaya doğru gidişin mekanik canavarı “raiting” denilen “şeytan aleti”nin içyüzünü anlamaya, anlamlandırmaya da çalışıyordu. “AB” grubunun içine, görece daha az eğitimli “C” grubunun dahil edildiğinden de dem vurdu Tomris Giritlioğlu.
Aşağı yukarı şunları söyledi Tomris Giritlioğlu: İnsanlar katı gerçeklerle karşılaşmak istemiyor, bir dönemin acı gerçekleri içlerini karartıyor, insanların ekonomik durumu güç bela hayatta kalmalarına yetiyorken, bir de düşünmek istemiyorlar vb. Kısacası; insanlar gündelik hayatın içinde yeteri kadar acı, azap, zorluk içindeyken, bir de dizide tatsız, huzursuz edici görüntülerle karşılaşmak istemiyor… Peki, ne istiyor bu “gündelik hayatta zorluklarla mücadele edip de hanesine çekilince huzura kavuşmak isteyen izleyici”?
Halid Ziya Uşaklıgil’in, Reşat Nuri Güntekin’in kemiklerini sızım sızım sızlatan, sade suya tirit “pembe dizi” mantığında uzattıkça uzatılan senaryolarla, kimin eli kimin cebinde oyununun “yastık” sorunsalında işlendiği, ciddi ciddi kötü oyunculuklarla ve Bihter ile Behlül rolüne hayat vermeye çalışan; birisi mankenlikten, diğeri de “yeteneğini göster bakalım” programlarından gelen iki genç insanın ne hikmetse her bölümde öpüşüp koklaştığı “sansasyonel” yakınlaşmalarla bezendiği bir parodi…
Hanesindeki “raiting” cihazının bağlı olduğu “evin hanımı” veya evine ekmek getirme derdindeki “evin beyi”, seksenli yıllarda Türkiye’de yaşananları değil, Bihter’in Behlül’le olan aşkını merak eder hale getirilmiştir. İçinde “sol”u çağrıştıran her türlü veri itinayla zihinlerden atılacak bir mekanizmayla mücehhez kılındı. Düşünmek mi? Aman, evlerden ırak! Kitap okumak mı?! Kısa yoldan “sınıf atlamak”, “işini bilmek”, “uyanık olmak” yeni değerler oluverdi bir anda. “Hatırla Sevgili” dizisi için “solcu dizi” dendiğini işitti bu kulaklar! Muhtemelen, “Bu Kalp Seni Unutur mu?” da, Türkiye’nin seyir zevkini, dizilerin estetik-kültürel düzeyini belirleyen “raiting” deneklerince “solcu dizi” olarak nitelendirilmiş olmalı.
Ayy kıızzz, şu Kıvanç ne tatlı çocuk di mi yaa! Bayılıyorum ben onun gözlerine kız! Bi de, hani Firdevs’i oynayan kadın var ya, eskiden Yılmaz Güney’le evliymiş. Çok tatlı kadın yaa! Hem kadın altmış altı yaşındaymış kıızz!
Meraklısına: “yaşansa da”, “olsa da”, “boşanmadan”, “Everest’te!..”, “SOYUNMA ODASINDA/SOYUNMA ODASI’NDA”. Ve tabii, “BU KALP SENİ UNUTUR MU?”
01 Mar 2010 at 12:55 PM
Merhaba Adnan,
yazını okudum tabii ki. Sadece yazının içinde küçük bir paragraflık yer tutan bir görüşle ilgili fikirlerimi açıklayacağım.
Tomris Giritlioğlu’nun yakınmaları gerçek değil bana göre. Neden dersen, bir kaç yıldır sol siyaset üzerinden prim yapmaya (para kazanmaya) çalışıyor. Daha evvel yaptığı dizilerde de aynı politikayı izlemişti. Nedir bu politika? Sol bir bakış açısıyla bir dönemi anlatmaya çalışıyor. İşte burada tökezliyor.Bu bakış açısına bir diyeceğim aslında var ama, hadi demeyeyim. Sol bakış açısı da olabilir çünkü. Ama bu yaklaşımla döneme tarafsız bakmak imkansızdır.dönemi yaşayanlar bilir, sağdan soldan binlerce idealist genç öldü sokaklarda. O nedenle o çocukların anısına en azından, sokağı tüm gerçekliğiyle görmek lazım.
Söz konusu diziye bakın ibreti alem için. Dizideki bütün solcular, geliri iyi, üst düzey ailelerden. Sağcılar ise halktan garibanlar. Solcular lüks evlerde otururken, sağcılar sokakları çamurlu varoşlarda idealist öğretmen oluyorlar. Ne var bunda denebilir. Sağcılar açısından bir şey yok. Doğruya yaklaşmış bir bakış var. Ama solcular açısından bence bir problem var. Hem de çok önemli bir problem.
Sol bakış açısı halka tepeden bakmanın, onu hor görmenin bakış açısı olmuş bu dizide. Daha doğrusu Tomris hanımın bakış açısı bu…Sağcıları aşağılamak isterken yüceltmiş farkında olmadan. Doğrusunu yapmış aslında. Gerisini de eline yüzüne bulaştırmış. Sonra da ratinge kabahat buluyor. Rating almaz tabii bu mantık! Bu mantık ittihatçı mantığıdır. Bu mantık sandıkta dayak yemekten bıkmayan mantıktır. Tutmuyor bu ülkede, tuftmaz da hiç bir zaman. Solun tarihine dön bak, ratinginin neden bu kadar düşük olduğunun cevabını bulursun. Cevap bu dizide işte. Sol bu kafayla hiç rating alamaz bu ülkenin insanlarından.
Şimdi konu daha da uzatılabilir, kısa keselim; bu dizi talihsiz bir dizi bence. Ancak bir ihtiyacı ortaya çıkarması açısından da fayda üretmiş. Dönem dizileri doğru bir yaklaşımla ele alınırsa kuşakların öğrenmesi gereken çok şey ortaya çıkarılabilir. Resmi tarihle yanıltılmış bir milletin ihtiyacıdır bu herşeyden önce.