Tag Archives: Türkçe

Afiş mafiş: Kaçıncı hüsran bu?

Kurtuluş Son Durak filminin “resmî” sitesinden Ayten Soykök’ün canlandırdığı karakter Gülnur için yapılan “art”istik bir çalışmaya bakalım. Artık yazmaktan usandığım “bi” ve “birşey” umursamazlığı berdevam burada da! Maşallah.

“Bir”deki harf düşmesini “Bi'” olarak yazmak bu kadar zor olmamalı. Hele şu “birşey” hastalığı… Ama ne! Yazacağınız şu: HAYAT Bİ’ DEĞİŞİK BİR ŞEY. Bu kadar yahu! “Bir şey”i yapıştıranları biliyoruz da… Bi’ de “herhangibir” yazanlar peyda oldu son zamanlarda! Özellikle internet âlemindeki “banner”larda bu sakat yazıma rastlıyoruz. Gönül “herhangibirşey” yazımını görmeyi de arzuluyor tabii!

“Birşey” yazanlar, “fular”ın, elbisenin de bir “şey” olduğunu düşünseler… Arapçada “nesne”yi imler, başımız sıkıştığında imdadımıza yetişen bu “şey”. Çoğulu ise “eşya”dır. “Nesneler, şeyler” demektir. Hakkınız var elbette; meşhur “Kadınım” şarkısındaki “Eşyalar toplanmış seninle birlikte, sen kadınım” sözündeki “eşyalar” yazımı, galatların en meşhurudur! Türkçe söylemek böyle bir şey işte kadınım, böyle bir şey!

“Birfular” yazmayanlar, “birelbise” yazmayanlar, “birşey” yazmakta bir beis (“sakınca, “engel” canım) görmüyorlar ne hikmetse! Kurtuluş Son Durak ise Türkçe kaçıncı durak? Bu kaçıncı hüsran?


Tabela mabela: “R”de “Süper Tasaruf”!

Şu tanımı okuyalım öncelikle: “Bir şeye sâhip olma ve sâhip olduğu şeyi istediği gibi kullanma yetkisi.” Devam edelim: “Bir nesneyi, özellikle parayı dikkatli ve idâreli kullanma, israf etmeme, tutumluluk, iktisat.” Para, mal mülk artırma (“arttırma” da olur), biriktirme de, “tasarruf” kelimesiyle karşılanır. Hiç de fuzûli işlerle uğramamış olan büyük Fuzûli, “bir kadına kocalık muamelesinde bulunma” anlamıyla da kullanmış “tasarruf” kelimesini: “Halka hûblardan visâl-i râhat-efzâdır garaz / Âşıka ancak tasarrufsuz temâşâdır garaz”

Böylesine katmanlı bir mânâ ihtiva ediyor bu nezih “tasarruf” kelimesi. Arapça “şarf“, “harcamak, döndürmek, sarfetmek”ten “teşarruf“. Tasarruf etme alışkanlığını çocukluğumuzda ailemizden ediniriz umumiyetle. Bayram harçlıklarımı bir çırpıda bitirmememi tembihlerdi annem. Balondu, tabancaydı, laklaktı, toptu vb. oyuncakların hepsini almamamı, harçlıklarımı biriktirmemi; kısacası “tasarruf” etmemi nasihat ederdi, anlayabileceğim bir şekilde. Zaman denen o devâsâ süpürgenin önüne kattığı seneler tarihin çöplüğüne gitti. (Orhan Pamuk’un “aklımın sineması”ndan kötü değil bu benzetmem değil mi?) Koca kazık halimizle şiire heves ettik her Türk genci gibi… Hevesimin (“Heves” de kepenk indirdi) lavları şiire püskürürken şair ağabeylerimden ilk ikazlar da gelmekte gecikmemişti: “Dilini eskitme. Şiirini arındır. Sözcük tasarrufu yap.” Ah o tasarruf! Ne zaman “tasarruf” kelimesini okusam/duysam, şiirdeki sözcük tasarrufu nasihatini hatırlarım. Şöyle bir şey karalamıştım: “ah tasarrufun fazileti / şiirin eli sopalı abisi / attım gitti işte son dizeyi”

“Mashattan” tesmiye edilen yere epey yakın bir yerde bulunan Office 1 Superstore adlı ofis malzemeleri, kırtasiye araç gereçleri satan mağazaya ara sıra uğrarım. Bu ziyaretlerimden birinde gördüğünüz kareyi fotoğrafladım. Dilde ve şiirde tasarruf ilkesini savunanların bu cüretkâr “tasaruf“a ne diyeceklerini merak ediyorum.

“İşin gücün mü yok be adam” bakışlarına mâruz kaldınız mı hiç? “Sandaviç, sandeviç, sandöviç” yazımlarının yanlışlığını gayet munis bir lisanla söylediğim büfe/restoran ilgilileri, “işsiz güçsüz adam” ve “aklından zoru olan adam” konumumun altını kalın kalın çizerler. Ek olarak, “uzaylı yaratık gören adam” bakışları da sıklıkla karşılaştığım bir bakış şeklidir. Eee, ne de olsa bakışlarının, davranışlarının mutasarrıfı onlar!


Reklam meklam: Avea, bu “fasülye” kaç lira?

2011’i 510.000 yeni abone kaydıyla kapadığı için göbek atan GSM operatörlerinden Avea, bu kutlu ve de mutlu hadise için eski televizyon reklamlarından bir nev’i “kolaj” hazırlamış ve biz tüketicilere sunmuş.

Tamam, buraya kadar bir mesele yok ama bir dönem “anchorman” Reha Muhtar’ın dillere doladığı “Teşekkürler Türkiye”den mülhem “TEŞEKKÜRLER FASÜLYE” beni kendimden geçirdi. Geçirmekle kalsa yine iyi! “FASÜLYE” yazana da, yazdırana da bir güzel geçirmek istedim, ekrandan yüzüme pis pis sırıtan “FASÜLYE”yi her gördüğümde!

Bu nedir ya! Bu nasıl bir sallapatiliktir hanımlar, beyler! Bu ne sakilliktir canlarım! Haa, şimdi denecektir ki; halk “fasülye” diyor, sokağın dilini kullandık, “fasulye” demesi zor vıy vıy da vıy vıy… Birkaç tutam halk dalkavukluğu, üstüne de göz kararı ve üst perdeden “reklamcı dili deforme ederek yaygın telaffuzu egemen kılar” pozörlüğünde, muhatabını ciddiye almaz “kreatif” vızıldalamalar eşliğinde ebemin örekesinden girilir, “rasyonel”i izah edilmiş bir işe hangi hakla laf edebildiğimden çıkılır çıkılmasına da… “Bu fasulya yedi buçuk lira” bile zor eder be koçlar!

Yarattığınız tiple(mele)re adam gibi koyacaksınız isimlerini cici hanımlar, cici beyler! Birinin adı “Fa-sul-ye”, diğerinin adı “Op-tik” olacak. Ortalık “iddia”nın yanlış, “iddaa”nın doğru olduğunu zanneden çocuklardan, gençlerden ve koca koca adamlardan geçilmiyor da… Şu “fasülye”niz için nefesimizi tüketmeyelim hiç değilse!

“Lütfen… Bilinçlenelim.”


“Uğur Tanısal Sınav”

Kadıköy-Beşiktaş vapuruyla evden işe rutin yolculuğuma başlarken, uyku mahmurluğumu tokatlayan bir dersane ilanıyla burun buruna gelmenin tatsızlığıyla ayıldım. Hatta biraz da ağzımı bozdum.

“Tanrısal Sınav” diye okumuştum duyurularını! Mütedeyyin kesime hitap ettiğini iddia eden gazetelerin yeni bir promosyon kampanyası kapsamında kupon karşılığı verecekleri külliyatın ismi zannettim. Gözlüğümü çıkardım. Gözlerimi ovuşturup bir daha baktım. Hay Allah! “Tanısal Sınav” yazıyormuş yahu! “Tanısal”… “Sınav”… Vay anam babam! Korktum be! Bu ne be? Altıma kaçırırdım ben bu ilahî sınava girmeden önce! Altıma yapıyom, tanısal sınava giriyom, Türkçem kuru kalıyo! Oh-hoooo! Hatta bravo!

Niçin “Diagnostic examination” yazmamışlar ki? Hastalığı teşhise yardım eden, teşhisi kolaylaştıran demek “diagnostic”. “Examination” da hastalığı teşhis etmek gayesiyle yapılan muayene… Arapça “imtihan”ı, “sınav”a çevirdik. “Teşhis” de “tanı” oldu. “Teşhis imtihanı” çok Arapça kaçmış besbelli! Yarısı Türkçe, yarısı Arapça “tespit sınavı” da şık bulunmamış olmalı! Türkçenin anasını belleyen -se/-sal sallamasına balıklama atlanmış ve “Tanrısal Sınav” olarak okuyup afyonumu patlatan bu ilanda “Tanısal Sınav” kepazeliği ortaya çıkmış.

Yahu bu adıyla sanıyla “seviye tespit sınavı” değil mi? Bu imtihana, pardon, bu sınava katılmayı düşünen çocuklara, gençlere bir sorsa Pakize Suda ablamız, “tanısal sınav” nedir diye, emin olun %50 oranında bile doğru cevabı alamayacağına iddiaya (şimdiki çocuklar, gençler “iddaa”nın doğru olduğunu zannediyorlar!) girerim.

Gökhan Tepe dinletin önce sınavınıza duhul eyleyeceklere, sonra da “Tanısal Sınav”ınızı “gerçekleştirin” tepe tepe!


Umumî arzu üzerine: “Tabelalardaki yazım yanlışları”

(…) “Şarz aletimi unuttum da seninkini alabilir miyim?” diyenlere, “Şarz aletimi unuttum ama şarj (charge) aletim yanımda.” karşılığını vermekte özgürüz. “Şarz aleti” talebinde bulunan alımlı, hoş bir bayansa durum pek de iç açıcı değildir. Eğlence anlayışının “binlerce dansöz var”ın ötesine geçmesi olasılığının zayıflığının yanı sıra hayatındaki belli başlı “sorunsalın” “sıfır beden”den uzağa gitmesi de oldukça zordur bu hanım için. Şarz aletimi evde unuttum, diyerek iletişim kanallarını tıkayabilirsiniz rahat rahat.

Cep telefonu satışıyla hayatını sürdürme uğraşındaki yurttaşın dükkânında falanca “Telekominikasyon” tabelasını görünce, uzaktan güldürme özelliğine sahip bir cihaz mı satılıyor yoksa burada, fikrine kapılmamız ihtimal dahilindedir. Bakanlar Kurulu kararıyla tabelacı olarak evine ekmek götürmeye çalışanlara bir adet yazım kılavuzu bulundurma zorunluluğu getirilmesinin zamanı gelmiş de geçmektedir. Böyle bir zorunluluk, “karbiratör, şarz-marş-akimülatör, kontür, firen, alekart, we ce, sandövüç/sandeviç, şöför, resteurant, kanpanya” ve benzeri tabela, afiş, pankart fotoğraflarıyla yüklü geyik malzemesi “yurdum insanı” e-postalarının bertaraf edilmesini sağlayacağından, sanal âlemin e-posta trafiğinde yaşanması muhtemel yavaşlamaların da önüne geçecektir. (…)

Üstteki alıntı “Fax, Taxi & Sex Espassız Sayıklamalar“dan. Arama motorlarında birkaç aydan beri “tabelalardaki yazım yanlışları, tabela yazım hataları, tabela yazım yanlışları” vb. tabela odaklı bir arama tarama yoğunluğu var. Ya öğrencilerin “performans ödevi”nden kaynaklanıyor ya geyik malzemesi arayanların aşırı ilgisinden… “Umumî arzu üzerine” mantığıyla bu türden tabela mabela yanlışları manlışları görseli arayanlara amme hizmeti burada, bu sayfada! Tepe tepe kullanın!

İlk görselimiz 5 Aralık 2011 tarihli Hürriyet’ten geliyor. “Tabela” değilse de “yazım hatası” kapsamında evlere şenlik iki hata: İlki “Giresinspor”, ikincisi de “Paris Sain Gernain”!

İngilizceye bayılan bir millet oluşumuza tipik bir numune: “Lüx portakal”! “Lüks” veya “lux” ama “lüx”, “lüxs” değil!

Kanı kaynayan kızlar, erkekler “komik” tişörtlere epey ilgi gösteriyorlar. Komiklik yapmadan evvel, -de/-da ekini doğru dürüst kullanmayı öğrenmek de gerekiyor tabii. Nasıl yazıyormuşuz? “Bırakıp da gitme beni” yazıp komiklik yapıyormuşuz.

Sırada “everyday”i, “everywhere”, “everyweekend”i olduğu gibi Türkçeye uyduranlardan bir örnek var:  IKEA, uzunca bir süre “Evinizin herşeyi” diye kullanmıştı “her şey”i. Şimdi bu yanlışından döndü. Ancak “bubilet.com”un dev gibi “heryer”i gülle gibi yerinde duruyor. Şunu bile düşünmeye üşeniyorlar: Nasıl ki, “hercuma” yazamıyorsun, bu durumda “hergün” de yazamazsınız! Dilde nüansları ıskalarsan, hayat da seni ıskalar!

Garanti Bankası’nın sanal şubesini kullandığım için vereceğim örnek haliyle eşekleriyle, tavuklarıyla emeklileri şubelerine davet eden Garanti’den olacak. Haluk Bilginer’in seslendirdiği şu bizim eşek, soru eklerini ayrı yazmak gerektiğini sevabına öğretiverse internet şubelerindeki yönergeleri hazırlayanlara ne iyi olur!

Nihal Yalçın’ın seslendirdiği tavuk da “ve, ya da, ile” gibi bağlaçlardan önce virgül kullanılmaması gerektiğini öğretirse fena olmaz! Esasen şu “ya da” saçmalığına değinse tavuk kardeşimiz. “Ya da” kullanımı yoktur Türkçede! “Ya istiklal ya ölüm”dür, “ya beni de götür ya sen de gitme”dir vb. “Veya”yı kullanmak ya kıroluk addediliyor ya cahillik! Sevsinler onların “ya da”sını!

Kompedan’ın “süpriz”iyle noktalayalım bu “umumî arzu üzerine” yazımızı. İşyerlerinde bir yazım kılavuzu bulundurmanın maliyeti 5, bilemediniz 10 “tele” yahu! Böylesine tatsız “sürpriz”lerle yeni yıla girersek (“herişimiz” değil!) her işimiz sarpa sarar mazallah!


Yanlış mı yanlış!

Söze girmeden evvel, Keyser Söze’yi anıp sözlerimi açayım. Bloomberg HT’nin bir yarışma programı varmış. Birkaç gün önce tesadüfen gördüm. Sordukları bir soruyu da görmez olaydım!

“Haftanın altı günü, altı farklı kategoriden onlarca bilgi onaylamanız ya da onaylamamanız için sizleri bekliyor. Ekranların soru sormaktan çok bilgi veren programı Doğru mu? Yanlış mı? Bloomberght’de” yazıyordu web sitelerinde.

1998’in “best seller” kitabı “Bir Dinozorun Anıları”nı okumayan kaldıysa, aman kalmasın! İngiliz Edebiyatı uzmanı Mîna Urgan’ın kitabının adını yanlış yazmaları yetmemiş, bir de adını “Mine”ye çevirmişler! Kadın adı dediğin “Mine” olur zaten! Ara not: Ferhangi Şeyler’i seyrediniz! “Soru sormaktan çok bilgi veren” bir yarışmanın soru hazırlayan ekibini ve bu soruyu yanlış cevaplayan arkadaşları “Yok Böyle Dans”a davet ediyorum.


“Şarkıdaki Maymun”

Ne kadar da güzel ve şuh tanıtılırsın

Oysa gerçekte bir maskarasın

Bir maymunsun şarkıların içinde

Bir papağan, süper renk ve biçimde

Önemi yok erdemin, mühim olan paradır

Bir bilinse ki o ne tezgâhtır

Bir günah gibi, günah gibi

Her bilinçsiz kafada günah gibi

Geri kalmış genç kızda

Aptalın cüzdanında

Videokaset ve fotoromanda

Bir şarkısın mutfakta

Bir heves kokanada

Ve bir sevda patronda

http://fizy.com/#s/19f32q


“Enginar uyuzu”

“Birdenbire tanburu elinden bıraktı. Sert ve acele bir el hareketiyle pijamasının pantolonunu ve kilotunu sıyırdı, şişkin ve kıllı bacaklarını, iki yana iyice açtı, bir eliyle tenasül aletini iyice avuçlayıp yukarı aldıktan sonra, öteki eliyle torbalarıın altını kaşımaya başladı. Fakat ne kaşımak! Sanki azgın bir hayvan uzun tırnaklarıyla toprağı oyuyordu. Adam bu sefer iki eliyle bacaklarının iç ve yukarı tarafından uyluklarına kadar uzanan nahiyeyi öyle bir tırmalayış tırmaladı ki, Ferit biraz sonra oralarda iki derin et çukuru açılacak ve içinden bilek kalınlığında kan fışkıracak sandı. Biraz kulak verse, belki tırnakların deri üzerinde hoyrat sürtünüşünün -hart, hart, hart- sesini de duyacaktı. Bu kaşınma krizi içinde adamın bütün vücudu, ellerinin ve kollarının şiddetli ihtilâçlariyle bir tempoda sallanıyordu. Bir aralık herif arka üstü yattı ve daha rahat kaşınmaya başladı.

Ferit doğruldu. Uyuz muydu tanburi? Hayır. Olsa olsa, Epidermopnitie inginalis, yani éczéma marginé de Hebra. Oyluklara musallattır. Fakültede çocuklar buna ‘Enginar uyuzu’ derlerdi.”

 

 


Reklam meklam: “AVESAL”la veya sallama!

Kelimelerin sonuna eklenen “-sel/-sal” eki, o kelimeye “aitlik” anlamı katar. “Öz Türkçe” önderleri bu “-sel”li, “-sal”lı yazımı pek sever. Uydur uydur söyle! Nasılsa meydan boş! Her neyse. İzah etmeye çalışayım: İnsana ait >>> İnsanî. Hukuka ait >>> Hukukî. Tarihe ait >>> Tarihî. Kişiye/bireye ait >>> Ferdî.

Cep telefonu şirketleri (GSM şirketleri, “operatör” denilmesinden yanalar da reklam ajanslarında çalışan “operatör”ler buna fena bozuluyorlar bilesiniz. “Residence” inşasında koca koca iş makinelerini kullananlara da “operatör” diyorlar! Gelsin Aytunç Altındal, gitsin entropi! Gelsin 150 kelimelik “yurttaş ban’ne”ler, gitsin CFR’ler! “Grafiker” desek?) arasında kıyasıya bir rekabetin yaşandığını herkes biliyor. Turkcell, Şahan Gökbakar’ın canlandırdığı ÖZTÜRKCELL şirket sahibi üzerinden Vodafone’a yüklenirken; Vodafone da Şafak Sezer’in canlandırdığı Selim (“Cell”im) karakteriyle Turkcell’e sataşıyor. Bir vakitlerin Aycell’i (“Aysell” yazıldığını da gördü bu miyop gözler!) ile eski T. İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince’nin epey başını ağrıtan Aria’nın çiftleşmesinden doğan Avea da her iki rakibinden müşteri tırtıklamaya çalışıyor, Kemal Sunal’ı ve günümüzün “dokunmatik” gençliğinin ismini duymadıklarına emin olduğum Fernandel’in (Fernand Joseph Desire Contandin) gençliğindeki çehresini anıştıran Erdem Yener’in mimiklerini öne çıkartan oyunculuğuyla…

İstanbul’un (mini) metrosunu kullananlar görmüşlerdir muhtemelen Avea’nın yeni “AVEASAL” reklam çalışmasını. “YASAL”ı, “AVEASAL” yapmışlar. Esprili olduklarına inandıkları, bir de “yasal” (“kanunî/legal”) metin döşemişler altına. Tertemiz dişlerine yapışıp kalmış siyah zeytin artığına aldırmayıp sevdiklerini öpmeye yeltenenlere değil sözüm! Sözüm, “aşklar da bakım ister”i benimseyenlere! Şöyle ki; “kanuni” ile “kanunî” aynı değildir! “Yasal” >>> “AVEASAL” >>> “kanuni”…

“AVESAL”daki o “SAL”, koymaya çekindiğiniz veya sallamadığınız “î”dir! O “î”, tastamam “AVEA”ya eklediğiniz “SAL”ın karşılığıdır.

“Lütfen, bilinçlenelim.”


Reklam meklam: “Parex” ile “final”, edelim hasbıhal!

Görsellere iyice bakın. İki görsel arasındaki 7 farkı bulun demeyeceğim. İki görselde de kullanılan “!” işaretine bakın. Çöpümüze talip olan “Parex”, “…!”i tercih ederek, Leylâ Erbil’i bile kıskandıracak “ilerici” bir noktalama hamlesinde bulunmuş. “final” ise daha “muhafazakâr” davranıp “!..” ile yetinmiş.

“Heryer”, “herşey”, “bi” yazıp duran reklamcılardan, noktalama işaretlerinde yüksek hassasiyet beklemememiz gerekiyor anlaşılan. “Herkez”i bilemem ama çöpüme talip olan “Parex”, öncelikle noktalama işaretlerini doğru dürüst kullanmayı bilen bir “reklam ajansı” bulsun, sonra çöplerime talip olsun!

“Çöpünüze Talibiz!” yazmak ne kadar da zormuş! Saygı… Hayır, Gül Gölge Saygı değil. O, Doğan TV Yayın Grup Başkanı’yla evlenip çoluk çocuğa karışalı, magazin programlarını sunmayı bırakalı yıllar oluyor. Yaptığınız işe saygınız yoksa, bu tür garabetler kaçınılmazdır. Elinizin altında bir yazım kılavuzu bulundurmazsınız, internette sörf yapıp “…!” gibi bir kullanım var mı acaba, diye de bakmazsınız. Yoksa Wikipedia’yı “kaynak/referans” kabul eden “reklam yazarları” mı istihdam ediyorsunuz bünyenizde?

Alev Alatlı’nın “paçozlaşma” adını verdiği, zihinsel-kültürel erimeden, çürümeden reklamcılık da nasibine düşeni fazlasıyla almakta. Unutmadan: Alev Alatlı’nın “paçozlaşma” hakkındaki görüşlerini 12 Eylül 2011 tarihli Akşam’daki röportajında okuyabilirsiniz. Yazalım tabii: Her im/işaret bağımsızdır. “Ünlem”in noktasına, “..” daha eklerseniz olmaz. Ya “!” ya da “!…” olmalıydı.

Benden sana çöp möp yok “Parex”!